Pazar, Haziran 16, 2019

Dark Shadows (2012) - Tim Burton


Bu filmin ilk duyurulduğu zamanı hatırlıyorum, heyecan yapmıştı. "Dark Shadows" diye eski bir "gotik pembe dizi"nin filme uyarlanmasını Burton-Depp ikilisi yapacaktı. Tanımdaki pembe dizi ifadesi garip duruyordu ama gene de ikinci bir "Sleepy Hollow" olur mu diye de ummuştum. Çıkar çıkmaz sinemaya da gittim izledim. "Sleepy Hollows" ile uzaktan yakından alakası yoktu, genel olarak korku ile çok işi yoktu, komediydi bildiğin. Hayal kırkıklığıyla ayrılmıştım salondan. Yıllar sonra tekrar izlediğimde gördüm ki biraz fazla yüklenmişim,yersiz bir beklentiye sokmuşum kendimi.


"Dark Shadows" zamanında yüz vermediği bir cadı (Eva Green) tarafından lanetlenerek vampirleşen, yaşadığı kasaba halkı tarafından diri diri gömülen Barnabas Collins'in (Depp) hem halen hayatta olup kasabayı eline geçirmiş olan cadıdan intikam alma çabalarını hem de Collins ailesinin hayattaki bireylerine karışarak ailenin eski saygınlığına dönmek için uğraşmasını konu alır. Film birkaç ayrı hikayeyi paralel biçimde anlatmaya çalışır ki bu yüzden biraz odaksızlıktan muzdariptir. 
 
 
  
 
Cadı Angelique, Barnabas'tan sonra en ilginç karakterdir çünkü Barnabas'ın hayatını kaydırmış olmasındaki temel saik ona olan duyduğu devasa aşktır ve 200 yıl sonra hala bir umut Barnabas'ın kendisine dönmesini beklemektedir. Barnabas intikam hisiyle dolup taştığı Angelique'nin bu hislerine tümüyle kayıtsız da kalamaz. Bu iki ilginç kişilik ve aralarındaki bu dinamik filmin merkezi olması gerekirken Bella Heathcote'un canlandırdığı Victoria karakteriyle oluşturulan aşk üçgeni hikayeye zarar verir, çünkü karakter esasında- Heathcote'un gayet gizemli ve cool oyunculuğunun da katkısıyla- kendi draması  olan ilginç bir kişilik olsa da filmin yapısı içinde eğreti durur. Muhtemelen Tv dizisinin uzun soluklu formatında bu tarz farklı yan hikayeler birbiriyle güzel ilişkilendirilerek anlatılmıştır ama elde en fazla 2 saat süresi olan bir film olunca tüm hikayeleri sığdırma çabası biraz beyhude kalır.  


Collins ailesinin fertleri vardır bir de kadro kalabalığı yapan. Aileyi eski şaşaalı günlerine getirmek isteyen anne (Michelle Pfeiffer), onun hayırsız kardeşi (Johnny Lee Miller) ve yetim oğlu, asiliğin doruklarında gezen ergen kız(Chloe Moretz), evin hademesi (Jackie Earle Haley) ve ailenin doktoru (Helena Bonham Carter). Bunların her biri bir iki fırça darbesiyle zenginleştirilmeye çalışılmış ama çok da derinleştirilememişlerdir haliyle. Pfeiffer ailenin reisi pozisyonunu gayet iyi doldurarak aralarında durumu en iyi kurtaran olur. Haley filmin mizahında Depp'e yancı olarak yer alır ve yer yer başarılıdır da. Moretz'in oyunculuğu da karakteri de biraz fazla yapmacıktır ama gene de bir Helena Bonham Carter kadar yer işgal eden bir yapısı da yoktur. Neyse ki artık Burton'la boşandılar da her filmine eş kontenjanından girip duramayacak artık.
 

 
Orjinal dizinin hayranı olan Depp, ta 2007'de Burton'ı ikna etmiş filmi yönetmesi için. Bu hayranlığı gösterdiği oyunculuktan da anlaşılır. Her ne kadar başta Eva Green olmak üzere kastın diğer üyeleri  ondan geri kalmıyor olsalar da genel olarak Depp'in şovuna dönüşür film. Hikayenin merkezinde olan karakterinin yabancısı olduğu bu zaman diliminde kendini bulduğu garip durumlar ve bunlara verdiği eğlenceli tepkiler filmin en güçlü yanıdır. Özellikle kamp ateşi etrafında hippilerle olan sahne gibi bölümler insanı sesli güldürmeyi başarır. Eva Green'le olan kimyaları da Heathcote'a kıyasla çok daha başarılıdır ki yukarıda da belirttiğim gibi keşke film bu ikisini karakterine daha ağırlık verseymiş dedirtir. Zaten giriş ve gelişme kısımlarını başarılı bir şekilde götürse de finale doğru biraz kayışı koparır film, tüm hikaye damarlarını tek gecede birbirine bağlama hamlesi filmin çok lehine işlemez.


"Half-Blood Prince" ve "Amelie"den tanıyıp sevdiğimiz Bruno Delbonnel ilk kez bu filmde Burton ile bir araya geldi ve sonra 2 kez daha beraber çalıştılar. "Dark Shadows" güzel resimlere sahip bir film dolayısıyla verimli bir ortaklık olmuştur ama "Alice" filminden sonra Burton'ın iyice abaran CGI aşkı bazı sahnelerin çok sırıtmasına sebep olur ve filmin atmosferine zarar verir. Ayrıca Helena Carter'ın saçının cılık rengini kabak gibi öne çıkarmak kimin fikriyse bravo demek lazımdır zira seyirciyi sahneden koparmak için birebir olmuştur.   

Burton'ın Depp ile yaptığı son film olma niteliği taşıyan "Dark Shadows" yönetmenin filmografisi içinde düşüş döneminin ögelerinden biri kabul edilir genel olarak. Biraz haksız bir yaklaşım çünkü sevilecek birçok özelliği var filmin. Ama 90'larda birçok klasiğe imza atmış, 2000'lerde de ara ara kalburüstü işler çıkarmayı başarmış yönetmenin artık o günleri geride bıraktığı konusunda da herkes hemfikir gibi. Son 10 yıl içindeki en iyi filmi olan "Frankenweenie"nin kendi filminin yeniden çevrimi olması bu durumu gayet iyi özetler aslında. Kim bilir belki önümüzdeki seneler eski formunu yakalar ve yepyeni bir klasikle karşımıza çıkar Burton ama o zamana kadar "Dark Shadows" gibi kusurlu ama yetkin filmlerle karşımıza çıksa da kafi bence, her halükarda "Dumbo"dan iyidir çünkü.