Fakat film Molly'den çok Leo'nun hikayesini anlatıyor çünkü dış dünyayla iletişimi kopma noktasına gelmiş Leo kafasının içinde bambaşka hayatlar yaşıyor. Bir bakıyoruz Meksika'da yaşayan, karısı Dolores'in (Salma Hayek) tüm ısrarlarına rağmen ölümüne sebep olduğu oğlu Nestor'un mezarını ziyaret etmeyi başaramayan acılı bir baba kendisi. Sonra bir bakıyoruz Yunanistan'da inzivaya çekilmiş, yeni romanı üstünde çalışırken yazarlık hayalini kovalamak için zamanında terkettiği karısı ve kızını düşünüp pişmanlıktan kıvranan bir yazar. Film ilerledikçe bunların her birinin Leo'nun hayatındaki dönemeçlerin alternatifleri olduğunu öğreniyoruz. Gerçekten zamanında Meksika'da Dolores isimli biriyle evliymiş ve sonrasında ABD'ye göç etmiş. Sonrasında başka bir ilişkiden Molly doğduğunda bu sefer sorumluluklarından kaçmak için Yunanistan'a gitmiş ama hatasını anladıktan sonra kızına geri dönmüş. Görüyoruz ki kafasında yaşadığı paralel hayatlar oğlunun acısına dayanamayıp Meksika'yı terketmek yerine kalmayı tercih eden, ya da profesyonel hayallerini yeni bir babalık sorumluluğu için feda etmek istemeyen Leo'nun hayat hikayesinin farklı versiyonları. Filmin sonunda kızı Molly de kendini benzer bir dönüm noktasında buluyor ve biz de onun farklı tercihler yapan versiyonlarını izleme şansına erişiyoruz.
Sinema,Çizgi Roman,Oyun,Dizi,Müzik,Kitap,Soundtrack,Anime,Metal vs. ama çoğunlukla Sinema
Perşembe, Nisan 30, 2020
The Roads Not Taken
Fakat film Molly'den çok Leo'nun hikayesini anlatıyor çünkü dış dünyayla iletişimi kopma noktasına gelmiş Leo kafasının içinde bambaşka hayatlar yaşıyor. Bir bakıyoruz Meksika'da yaşayan, karısı Dolores'in (Salma Hayek) tüm ısrarlarına rağmen ölümüne sebep olduğu oğlu Nestor'un mezarını ziyaret etmeyi başaramayan acılı bir baba kendisi. Sonra bir bakıyoruz Yunanistan'da inzivaya çekilmiş, yeni romanı üstünde çalışırken yazarlık hayalini kovalamak için zamanında terkettiği karısı ve kızını düşünüp pişmanlıktan kıvranan bir yazar. Film ilerledikçe bunların her birinin Leo'nun hayatındaki dönemeçlerin alternatifleri olduğunu öğreniyoruz. Gerçekten zamanında Meksika'da Dolores isimli biriyle evliymiş ve sonrasında ABD'ye göç etmiş. Sonrasında başka bir ilişkiden Molly doğduğunda bu sefer sorumluluklarından kaçmak için Yunanistan'a gitmiş ama hatasını anladıktan sonra kızına geri dönmüş. Görüyoruz ki kafasında yaşadığı paralel hayatlar oğlunun acısına dayanamayıp Meksika'yı terketmek yerine kalmayı tercih eden, ya da profesyonel hayallerini yeni bir babalık sorumluluğu için feda etmek istemeyen Leo'nun hayat hikayesinin farklı versiyonları. Filmin sonunda kızı Molly de kendini benzer bir dönüm noktasında buluyor ve biz de onun farklı tercihler yapan versiyonlarını izleme şansına erişiyoruz.
Cumartesi, Nisan 18, 2020
The Tale of the Princess Kaguya (2013) - Isao Takahata
Bu masalın Japon kültürü çerçevesi içerisindeki spesifik yeri nedir, ne anlamlar ihtiva etmektedir hiç bir fikrim yok. Açıkçası buna gerek de yok, bir yabancı film izlemek için o ülkeye dair derin bilgilere sahip olmak şart olmamalı. Ama cepheden bakınca Japon gelenekselliği içinde bir genç kadından beklenen şeylerin o kişinin ruhunu boğacak düzeyde olabileceğinin anlatılmak istendiği anlaşılıyor. Kaguya gelenek görenekle çok sıkı fıkı olmadığı pastoral hayatında fakir bir yaşantı sürdürmesine rağmen çok daha mutlu, filminbu kısımlarındaki çizimler de daha sakin. Öte yandan şehir yaşantısına geçildiğinde artan baskıyı simgeler bir şekilde renkler koyulaşıyor ve Kaguya'nın gözlerinin ışığını yavaş yavaş kaybettiğini görüyoruz. Bu dikotomi üzerinden uzunca bir süre ilerleyen film finali itibariyle fantastik bir yere bağlanıp nihayete eriyor. Hikayeyi görsele dökerken bir hayli kafa yorulmuş orası belli ama eldeki hikaye çok da çekici olmayınca biraz havada kalıyor açıkçası.Kısa da değil, iki buçuk saat, filmi bitirebilmek için kendimi zorladım resmen.
Cuma, Nisan 17, 2020
The Tale of Despereaux (2008) - Sam Fell
Animasyoncuların kemirgen tayfasıyla olan gönül ilişkilerini oldum olası çözememişimdir, bu film de bir kez daha neden sıçanların cirit attığı bir filmi seyrettiğimi defalarca sordurttu bana. Filmde uysal ve ürkek temsil edilen fare topluluğu ile tam bir haşere güruh olan sıçan topluluğu arasındaki keskin kontrastın resmedilişi filme dair akılda kalan yegane şey denebilir, ötesi sadece rahatsızlık veriyor. Genelde sevimli şekilde tasarlanarak çocuklara hitap etmesi kolaylaştırılan bu hayvan topluluğu, artık tasarımlarını Avrupalı bir yönetmene borçlu olmasından mıdır nedir hiç de sevimli bir görünüm arz etmiyorlar burda, hatta gerçek hayattaki karşılıkları kadar iticiler. İnsan tasarımlarının da aynı sevimsizlikten muzdarip olduğunu söylemek lazım. Sadece görsel açıdan değil hikaye açısından da ne derece genç dimağlara müsait bir materyal olduğu tartışmalı bir film. Son perdesi kalbi kırılan bir sıçanın kıskanç bir hizmetçi kızı oyununa alet edip kalbini kıran prensesi aç sıçanların önüne atması ve prensesin kurtarılmaya çalışılması üzerinde geçen bir film bu, eğlence değil kabus malzemesi mübarek, bunu çocukları hedef alan bir animasyona dönüştürmek o kadar aklı başında adama nasıl iyi bir fikir gibi göründü akıl sır erdirmek mümkün değil. Watson-Hoffman-Broderick üçlüsünün yanı sıra aralarında Sigourney Weaver, Ciaran Hinds, Kevin Kline, Stanley Tucci, Frank Langella, Christopher Lloyd ve Richard Jenkins'in bulunduğu son derece şık bir de seslendirme kadrosu var halbuki. Kamera arkasındaki keşmekeşin kamera önündeki garabetle içiçe girdiği bu filmin 60 milyona mal olup dünya çapında ancak 86 milyon dolar hasılat yapabildiğini öğrenmek çok şaşırtıcı olmuyor tabii bu şartlar altında. Para, emek ve vakit kaybı.
Perşembe, Nisan 16, 2020
Maleficent (2014) - Robert Stromberg
Dijitali birçoklarından önce benimseyen sinematograflardan olan Dean Semler'ın görüntü yönetmenliğinde tümüyle CGI'ya dayalı bir film olan "Maleficent" yer yer hem göz kanatmayı hem de etkileyici olmayı başarıyor görsel olarak -Efsanevi makyaj sanatçısı Rick Baker'ın sektörde artık kendisine yeterince kaliteli bir çalışma alanı kalmamış olması sebebiyle emeklilik kararı almadan önce çalıştığı son filmin bu olduğunu belirtmeden de geçmeyelim-. Şimdilik başkaca da bir film yönetmemiş olan Stromberg'in filminin hatırda kalan yanı zaten görüntülerinden ziyade iki ana karakteri arasında kurmayı başardığı bağ, özellikle uyarlandığı masalla olan bağı itibariyle güzel bir damar yakaladıklarını söylemek mümkün. Jolie başkarakterde etkili, hakeza Aurora rolünde Elle Fanning de öyle. Zaten bu ikisi arasındaki dinamik filmin temel gücünü oluşturuyor denebilir. Uyarlandığı materyale yaklaşımı ve temalarıyla benzerlerinden ayrılmayı başaran ama teknolojiye fazla abanması itibariyle gücünden de bir nebze kaybeden bir yapım "Maleficent".