Warner Bros. "Mortal Kombat" fikri mülkünü 2009'da devraldığından üzerine proje geliştirmeye çalıştığı biliniyordu ama bunların meyve vermesi bir 10 yılı buldu. Yeni "Mortal Kombat" filminin hazırlıkları devam ederken seyirci için bir nevi ısınma olması amacıyla oyunun yaratıcısı Ed Boon'un danışmanlık yaptığı bir de animasyon yapmaya karar vermiş ve geçtiğimiz yıl içinde "Mortal Kombat Legends: Scorpion's Revenge" ismiyle piyasaya sürmüştü stüdyo. Warner Bros Animation özellikle DC karakterleri üzerine yaptığı direk video piyasasına sürülen filmlerde bir hayli uzmanlaştı, belli bir hayran kitlesi de var. Sadece DC değil, "Tom&Jerry", "Looney Tunes", "Scooby Doo" serisinden birçok filme de imza atan stüdyonun yapımları büyük çaplı animasyonların görsel kalitesinden bilinçli şekilde uzak duran, eskilerin elle çizim estetiğini kullanan, bütçelerinin düşüklüğü ve gişe kaygısından uzak olmalarının verdiği rahatlıkla daha cesur öyküler anlatabilen filmler oluyorlar genellikle. "Scorpion's Revenge" de bu avantajdan sonuna kadar faydalanan, daha ilk karesinden itibaren oyunun ruhuna sadık bir şekilde bir hayli vahşi bir film. Hanzo Satashi isimli bir klan lideri ile ailesinin Sub-Zero ve ahfadınca katledilmesiyle açılan film, Hanzo'nun gözünü netherrealm'de açması ile devam ediyor. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan Hanzo kendisine işkence eden iblislerin elinden kurtulması sonrasında yolunun kesiştiği Quan Chi'nin netherrealm adına Mortal Kombat'te yarışırsa Sub-Zero'dan intikamını alabileceği yönündeki teklifini kabul edince Scorpion da doğmuş oluyor. Bundan sonrası 1995 yapımı filme benzer bir şekilde Liu Kang, Johnny Cage ve Sonya Blade'in yolunun turnuvaya bir şekilde düşmesi ile devam eden film tüm bu karakterlerin bir araya gelip Shang Tsung ve Quan Chi ikilisi ile kanlı bir hesaplaşmaya girmesi ile son buluyor. Güney Koreli stüdyo Mir'in animasyonunu, DCAU'nun kaliteli örneklerinden olan "Assault on Arkham"dan hatırlanabilecek Ethan Spaulding'in yönetmenliğini üstlendiği "Scorpion's Revenge" karakterizasyonlara ve seslendirmelere biraz daha özen gösterilseymiş daha iyi olurmuş denebilecek kalitede ama gene de oyunun hayranları için göz atmadan geçilmemesi gereken bir seyirlik.
Sinema,Çizgi Roman,Oyun,Dizi,Müzik,Kitap,Soundtrack,Anime,Metal vs. ama çoğunlukla Sinema
Cuma, Nisan 30, 2021
Mortal Kombat Legends: Scorpion's Revenge (2020) - Ethan Spaulding
Warner Bros. "Mortal Kombat" fikri mülkünü 2009'da devraldığından üzerine proje geliştirmeye çalıştığı biliniyordu ama bunların meyve vermesi bir 10 yılı buldu. Yeni "Mortal Kombat" filminin hazırlıkları devam ederken seyirci için bir nevi ısınma olması amacıyla oyunun yaratıcısı Ed Boon'un danışmanlık yaptığı bir de animasyon yapmaya karar vermiş ve geçtiğimiz yıl içinde "Mortal Kombat Legends: Scorpion's Revenge" ismiyle piyasaya sürmüştü stüdyo. Warner Bros Animation özellikle DC karakterleri üzerine yaptığı direk video piyasasına sürülen filmlerde bir hayli uzmanlaştı, belli bir hayran kitlesi de var. Sadece DC değil, "Tom&Jerry", "Looney Tunes", "Scooby Doo" serisinden birçok filme de imza atan stüdyonun yapımları büyük çaplı animasyonların görsel kalitesinden bilinçli şekilde uzak duran, eskilerin elle çizim estetiğini kullanan, bütçelerinin düşüklüğü ve gişe kaygısından uzak olmalarının verdiği rahatlıkla daha cesur öyküler anlatabilen filmler oluyorlar genellikle. "Scorpion's Revenge" de bu avantajdan sonuna kadar faydalanan, daha ilk karesinden itibaren oyunun ruhuna sadık bir şekilde bir hayli vahşi bir film. Hanzo Satashi isimli bir klan lideri ile ailesinin Sub-Zero ve ahfadınca katledilmesiyle açılan film, Hanzo'nun gözünü netherrealm'de açması ile devam ediyor. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan Hanzo kendisine işkence eden iblislerin elinden kurtulması sonrasında yolunun kesiştiği Quan Chi'nin netherrealm adına Mortal Kombat'te yarışırsa Sub-Zero'dan intikamını alabileceği yönündeki teklifini kabul edince Scorpion da doğmuş oluyor. Bundan sonrası 1995 yapımı filme benzer bir şekilde Liu Kang, Johnny Cage ve Sonya Blade'in yolunun turnuvaya bir şekilde düşmesi ile devam eden film tüm bu karakterlerin bir araya gelip Shang Tsung ve Quan Chi ikilisi ile kanlı bir hesaplaşmaya girmesi ile son buluyor. Güney Koreli stüdyo Mir'in animasyonunu, DCAU'nun kaliteli örneklerinden olan "Assault on Arkham"dan hatırlanabilecek Ethan Spaulding'in yönetmenliğini üstlendiği "Scorpion's Revenge" karakterizasyonlara ve seslendirmelere biraz daha özen gösterilseymiş daha iyi olurmuş denebilecek kalitede ama gene de oyunun hayranları için göz atmadan geçilmemesi gereken bir seyirlik.
Perşembe, Nisan 29, 2021
Mortal Kombat (1995) - Paul W. S. Anderson
Pazartesi, Nisan 26, 2021
The Falcon and the Winter Soldier
(Spoiler!!!)
Böyle ayrı kanallardan akıp giden dramalar yaratmanın derdinde dizi ama çoğunun altını doldurmaktan aciz. Bu flag smashers mevzusu çıkış noktası itibariyle ilginç olsa da işlenişi itibariyle derinlikten uzak ve feci şekilde kastingden kaybediyor. Zaten iyi tasarlanamamış olmaktan muzdarip Karli'yi oynasın diye buldukları kızıl kıvırcık kız çocuğunu görünce ne karakteri ne de karakter üzerinden anlatılmak istenenleri kaale almak tümden zorlaşıyor. Kötü adamınız ve davası ne kadar iyiyse filminiz-diziniz de o kadar iyi, bunu her zaman belirtiyoruz. Bu minvalde derinliği olmayan bir karakteri yetersiz bir oyuncuya teslim etmek iyice ölüm fermanı oluyor dizi için. Bu durum MCU'nun en başarılı kötü adamlarından olan Zemo'nun (Daniel Brühl) devreye girdiği bölümlerde özellikle hissediliyor, Zemo'lu bölümlerde dizi sınıf atlarken piyasadan çekildiğinde yokluğunu hissettiriyor. ABD'de iyice zıvanadan çıkan woke kültürünün başımıza sardığı bir bela bu da; bacak kadar bir kızın izbandut gibi adamları tefe koyduğunu izlememizi istedikleri yetmiyormuş gibi herşeyiyle itici olan bu karakterle özdeşleşmemiz bekleniyor. Dizinin sonunda Rabbine kavuşmasını dramatik bir hadise gibi karşılamamız isteniyor bizden halbuki hepimizin aklındaki yegane düşünce "biri şunu öldürsün" oluyor.
Açıkcası gerek "WandaVision" gerekse de "FATWS"in yarattığı hayal kırıklığının ardından sıradaki yapım "Loki"ye dair beklentilerim bir hayli düşmüş durumda, animasyon dizisi "What If" belki bir ihtimal.
Pazartesi, Nisan 05, 2021
Max Hastings - All Hell Let Loose
Max Hastings bizim topraklarda çok bilinen bir isim değil, belki de bu yüzden hiçbir eseri Türkçe'ye kazandırılmamış bugüne kadar. Halbuki 2011'de piyasaya çıkan "All Hell Let Loose: The World at War 1939-1945" 2.Dünya Savaşı üzerine yazılmış belki de en yetkin eserlerden birisi. Nazilerin 1939'da Polonya'yı işgal etmesiyle açılan kitap 6 yıl süren savaşın birçok cephesini ve taraflarını 746 sayfaya sığdırarak anlatmayı başarıyor. Hastings'in kitaplarını okuma şansına erişmiş bir çok insanın ortak görüşü yazarın tüm hadiseleri olabildiğince tarafsız bir gözle aktarmayı becerebilmesi ve bu tarz eserlerde sıkça rastlanması olası olan ABD ya da İngiliz yanlılığının yanına yaklaşmaması olmuş ki ben de bu yargıya yüzde yüz katılıyorum. İnsanlık tarihinin en ilginç ve en ibretlik periyodlarından biri olan bu dönemi yazarın kaleminden takip ederken aynı anda dehşete düşmek, umutsuzluğa sürüklenmek ve ya umutla dolmak mümkün oluyor fakat kitap sona erdiğinde her halükarda insanlığın bir daha böyle bir şeyle yüzleşmemesi gerektiği sonucuna vararak bitiriyorsunuz. Kronolojik olarak "AHLL"dan önce yazılmış olsalar da bu kitabın akabinde okunmasının yararlı olduğunu düşündüğüm ve öyle de yaptığım "Nemesis" ve "Armageddon" savaşın sırasıyla Japonya ve Avrupa kıtası ayağına odaklanan, Hastings'in "AHLL"de fırça darbeleriyle değinmek durumunda kaldığı hadiselerin derinliklerine inme imkanı bulduğu, aynı ölçüde vurucu ve iz bırakan iki kitap. Japonların karakteristik ve kültürel ayrıksılıklarının savaşlarına da yansıyan boyutunu etraflıca gösteren Nemesis özellikle mutlaka okunması gereken bir eser. İlk cümlede de belirttiğim üzere Hastings'in eserlerinin benim gördüğüm bir Türkçe çevirisi yapılmış değil henüz ama umuyorum ileride gayretli bir yayınevi bu yükü üzerine alma cesaretini gösterir ve yerli okur da bu bilgi kaynağından faydalanma imkanı bulur.
Every Breath You Take
Perşembe, Nisan 01, 2021
Godzilla vs. Kong
Ne gişe ne de eleştirel anlamda çok başarı sağlayamamış bir film olarak hafızalara kazınan "Godzilla: King of Monsters"ın 5 yıl sonrasında geçiyor film. En son 70'lerde gördüğümüz Kong "Truman Show" misali büyük bir kubbenin içine kurulmuş bir kafatası adası simülasyonunun içinde yaşamını devam ettiriyor. Onu kim ne ara oraya getirmiş, kendi habitatında kendi halinde yaşayan hayvanı o ortama hapsetmenin mantığı nedir öğrenme fırsatımız olmuyor. Öğrendiğimiz şey Rebecca Hall'un canlandırdığı bir bilimcinin işitme ve konuşma özürlü üvey kızıyla gayet sıcak bir ilişkilerinin olduğu. Neticede King Kong bu, sarışın bir güzele aşkından zamanında gökdelenlere tırmanmış bir arkadaş, illa bir insanla temas halinde gösterilmezse olmaz. Akabinde Godzilla'yı bir şehre saldırırken görüyoruz, hangisi olduğunu hatırlayamadım şu an, Hong Kong'tu galiba. Bu saldırıyı bazıları Godzilla'nın insanlık için tehdit olduğunun ayyuka çıkması olarak algılarken bir önceki filmde tanıştığımız Madison Russell (Millie Bobby Brown), Godzilla'nın o tarz karakterde bir yaratık olmadığına emin. Godzilla avcısı babası Kyle Chandler'a bunu izah etmekte başarısız olunca derdini dünyaya haykırma yolunda yanına yakın arkadaşı Josh'u (Julian Dennison) alıp olayların arkasında başka olaylar olduğu hakkında podcast üstüne podcast yapan Bernie'yi (Brian Tyree Henry) bulmak için yollara düşüyorlar. Bulduktan sonra da üçü birlikte askeri bir üsse hiç kimsenin ruhu duymadan sızıp bir yeraltı metrosuyla Hong Kong'a ışınlanmayı başarıyorlar. Öte yandan Kong cephesinde de sular durulmuyor, Demian Bichir'in canlandırdığı evil iş adamı Godzilla'ya karşı Kong'u göreve çağırmanın vaktinin geldiği noktasında Alexander Sarsgard'ı ikna ediyor, Sarsgard da Rebecca Hall'u. Bichir yavrusu Eiza Gonzalez'i bunların başına dikip hepsini donanma eşliğinde Antartika'ya yolluyor, oyuna yeni bir alfanın girdiğini hisseden Godz donanmaya saldırıp Kong'u bir güzel pataklıyor. İnsan karakterler bunun eline çekiç mekiç bir şey tutuşturalım deyip soluğu "Hollow Earth"de alıyorlar. Olaylar gelişiyor.