Cuma, Ocak 20, 2012

Texas Killing Fields


90'ların ilk yarısında çıkmış "Boxing Helena" diye bir film vardı, David Lynch'in kızı Jennifer Lynch'in yönetmenliğini yaptığı. O zamanın bilgi kaynakları şimdiki kadar yoğun olmamasına rağmen filmin hem eleştirel hem de gişe anlamında dibi gördüğünü hatırlıyorum. Lynch bu başarısızlığın üstünden ancak 15 yıl geçtikten sonra tekrar film çekmeye cesaret edebildi ve kariyerinin çoğunu tekevizyon dizilerinde geçiriyor şimdilerde. Mevzuya buradan girmemin nedeni, Michael Mann'in kızı Ami Canaan'ın filmi "Texas Killing Fields"ı izledikten sonra acaba usta yönetmenler ve kızları arasında bir mum dibine ışık vermeme gibi bir durum mu söz konusu düşüncesinin zihnimde belirmesi.

 
İsmini, katili bulunamamış bir çok cesedin bulunmuş olduğu bir yer olması sebebiyle "Teksas ölüm tarlaları" olarak adlandırılmış bir bölgeden alan film, çalıştıkları bölgede katledilen genç kızların cinayetlerini araştıran Souder (Jeffrey Dean Morgan) ve Heigh (Sam Worthinton) isimli iki dedektifin öyküsünü anlatıyor. Kariyerinin ilk dönemlerinde bir Jessica Chastain'in canlandırdığı Heigh'in eski karısı da bir FBI ajanı, o da benzeri cinayetlerin peşinde ve ikiliden yardım istiyor ama eski eşiyle çok da dostça ayrılmadıkları aşikar, bağırışıp duruyorlar. Worthington filmin çoğunu birilerine çemkirerek geçiriyor zaten de bu asabiyetinin menşei nedir bir türlü çözemiyoruz. Detektiflerin göz kulak olduğu  ve keş ailesi yüzünden başı beladan kurtulmayan Anne (Chloe Grace Moretz) var bir de.

 
Filmde o kadar çok düzgün işlemeyen öge var ki nereden başlayacağını bilemiyor insan. Adını tarlalardaki cinayetlerden almış ama şehrin içinden dönen bir soruşturma daha var Jason Clarke'ın canlandırdığı karakterle ilgili. Filmin sonlarına doğru ben koptuğum için çok da hatırlamıyorum açıkçası ama bir çözüme kavuşturulmadan da bitiyor galiba bu hikaye ayağı. Tarlalardaki cinayetlerin sorumlularını da daha ilk 10 dakika içinde resmen gözümüzün içine soktuktan sonra bir gizem yaratma çabasına giriyor yönetmen ama sonunda bildiğimiz şeyi bize ifşa ediyor gene. Hangi akla hizmet böyle bir yaklaşım benimsenmiş anlamak mümkün değil. Ondan sonrasında da sinema tarihinin en anticlimactic finallerinden birine şahit oluyoruz zaten ve film bitiyor. Başlarda Danny Boyle çekmeyi planlıyormuş bu filmi ama senaryoyu çok karanlık bulduğu için vazgeçmiş, neyini karanlık bulduysa. Senaryosunu yazan arkadaş eski polis miymiş dedektif miymiş öyle bir şey, hoş buna dalalaet eden bir teknik ayrıntı bolluğu da yok ya filmde. Hikayedeki garip tercihleri yazarın acemiliğine mi versek diyeceğim ama yönetmenlik tercihleri ve kurguda da bir dolu gariplik söz konusu, kollektif bir kifayetsizlik hali mevcut.


Filmde yegane ilgi çeken ve bir nebze ruh katabilen hikaye Anne'in draması ve Moretz yürek burkan performansıyla filmi sırtlamayı başarıyor. Hem Jeffrey Dean Morgan hem de Sam Wortington yıldız adayı olarak birçok filmin başrolünde yer alıyorlar bu ara. Şahsen ikisine de çok garezim yok, hatta Morgan'a "Supernatural"dan yana bir kan kaynaklığım da var denebilir ama her ikisinin kariyerinin de çok bir yerlere gitmediği düşünülünce bu yıldız tozu serpme dönemlerinin yakında sona ereceğini söylemekte de bir beis yok.

Başta bahsi geçen Jennifer Lynch'a benzer bir şekilde Ami Canaan Mann de sonrasında "Jackie&Ryan" isimli bir uzun metraja daha imza attı ve kariyerinin geri kalanını "House of Cards" gibi dizilerde televizyon yönetmeni olarak geçiriyor şimdilerde. Babalar ve kızları, ilginç bir fenomen.