Cumartesi, Ocak 27, 2024

Eraser (1996) - Chuck Russell


80'li yılları Sylvester Stallone ile ezeli rekabet halinde geçiren Arnold Schwarzenegger'in "Stop or My Mom Will Shoot" senaryosuna ilgi duyuyormuş gibi yapıp Sly'ı önce davranmaya ittiği artık çoklarınca bilinen bir hikaye, Sly'ın o filmden ne denli nefret ettiği de. Aynı ölçekte olmasa da senaryosunu zerre sevmediği "Eraser"ı yapmayı reddedip "Cop Land"de rol almayı tercih eden Stallone'un "Cop Land"in "Eraser"dan ne kadar iyi bir film olduğu göz önüne alındığında Arnold'dan intikamını aldığı söylenebilir.


Arnold'ın tanık korumaya alınan muhbirlerin koruma altında kalmaları noktasında uzmanlaşan bir süper ajan olan John Kruger'ı canlandırdığı "Eraser", "silici"mizin sıra bir sonraki korumaya muhtaç tanığa geldiğinde sert kayaya çarpmasının ve daha önce mücadele etmediği ölçüde güçlü odaklarnan cebelleşmesinin hikayesini anlatıyor. Esasında iki yeni yetme yazar tarafından kaleme alınan senaryo Graham Yost'tan ("Speed") tut William Wisher'a ("Terminator 2"), hatta bir ara yönetmen Chuck Russell'ın kankası Frank Darabont da dahil olmak üzere birçok ünlü yazarın el attığı bir Frankenstein'a dönüşmüş ki nihai çekim senaryosunun bu yüzden bir gökkuşağını andırdığı söylenmiş. Çekime hazır hale getirilmiş birçok sahneden son anda vazgeçilmesinden ötürü bütçenin şişerek 100 milyon doları bulduğu "Eraser" 1996 yılının en pahalı filmi haline gelmeyi başarmış bu sayede. Böylesi süreçler birçok Hollywood yapımında yaşanabiliyor ve neticede gayet derli toplu işler ortaya çıktığı da oluyor ama "Eraser" gibi mantık hataları ile dolu, ümit verici bir şekilde karşımıza çıkan seriminin hakkını veremeyip düğüm ve çözüm noktasında bayat kurabiye gibi ufalanan filmler çok daha sık karşılaşılan bir sonuç. Arnold da kendisine tam uygun bir rol bulmuş aslında, soğukkanlı ve işinde usta yok edici karakterlerle kariyerini inşa etmiş bir adam neticede, kendisi filmin lehine çalışan en başat öğelerden biri ama o da bir yere kadar. Arnold harici Vanessa Williams, James Coburn ve James Caan gibi usta isimlerle dolu bir oyuncu kadrosu da var, gerçi Caan yerine başka biri tercih edilse daha uygun olabilirmiş. "Analyze This"ten tanıyıp sevdiğimiz Joe Viterelli abimiz de filmin sonlarına doğru zuhur edip ortamı şenlendiriyor. 


Elm Sokağı filmlerinin en sevilenlerinden biri olan "Dream Warriors"dan sonra zamanında gişede iki seksen yatmış olsa da bugün bir kült film haline gelmiş "The Blob"a imza atan, "Eraser"ın iki yıl öncesinde de "The Mask" ile turnayı gözünden vuran Chuck Russell "Bless The Child" ve "The Scorpion King" gibi pek de hayırla yadedilmeyen iki yapımın ardından 14 yıl boyunca bu işlerden elini ayağını çekip 2016'da tekrar yönetmenliğe dönüş yapmış ilginç bir isim. "Eraser" yapımında emeği geçen diğer herkes gibi yönetmeni için de kariyerinin altın sayfalarından birini teşkil etmiyor, zaten Arnold da her ne kadar makul bir gişe başarısı elde etmiş olsa da hasılatın çoğunun globalden gelmiş olmasıyla Stallone, Van Damme gibi birçok janrdaşı gibi kendisinin de parlak günlerinin son demlerini yaşadığının sinyallerini vermeye başlamıştı bu filmle.

Cuma, Ocak 19, 2024

Because of Winn-Dixie (2005) - Wayne Wang


Goodreads ahfadı tarafından sevilmiş gibi duran bir kitaptan uyarlanan bir başka film daha. Hiç sevmediğim bir animasyon olan "The Tale of Despereaux" da aynı yazarın eseriymiş ama o filmin problemi kaynak eserden çok uyarlamadan ileri geliyor gibi görünüyordu. Filmografisine en ufak bir aşinalığım olmayan Wayne Wang tarafından bu uyarlama ise okuduklarıma bakılırsa sadık bir uyarlamaymış ama insanın hatrında yer edecek çok bir özelliğe de sahip değil.


Hikayenin merkezinde 10 yaşındaki Opal (Annasophia Robb) var. Opal 3 yaşındayken annesi evi terk etmiş ve "vaiz" diye hitap ettiği babası (Jeff Daniels) ile birlikte yaşıyor. Hakikaten de vaiz babası, o yüzden şehirden şehire göçebe bir hayat sürmekteler. En son Florida'da bir kasabaya yerleşip huysuz bir evsahibine sahip bir karavan parkında yaşamaya başlıyorlar ve Opal hiç bir arkadaşa sahip olmadığı bu yeni ortamda hiç mutlu değil haliyle. Karısı tarafından terkedilmeyi bir türlü atlataman baba da bir hayli depresif takılıyor, hakeza kasaba halkı da, herkes bir hayatından memnuniyetsiz. Tüm gününü pencereden melankolik bir şekilde dışarıyı seyretmekle geçiren babası bir gün Opal'i alışveriş yapması için Winn-Dixie adındaki yerel süpermarkete yolluyor ve Opal burada tüm satış görevlilerini peşinden koşturup ortalığı birbirine katan bir köpekle karşılaşıyor. Görevlilerce yakalanan köpeğin barınağa gönderilmesine içi elvermeyen  Opal köpeğin kendisine ait olduğunu söyleyip herkesi püskürtüyor. Bulduğu marketin adını verdiği köpeğin evlerinde kalması için güç bela babasını ikna ediyor, baba da aynı güçlükle evsahibini. O noktadan sonra tüm vaktini onunla geçirmeye başlıyor Opal. Çok geçmeden Winn-Dixie'nin neredeyse herkese kendini sevdirebilme gibi bir özelliği olduğunu farkediyor ve başta kendisine çok da misafirperver davranmayan kasabadaki diğer çocuklarla yakınlaşmaya başladığı gibi kasabanın yetişkinleriyle de vakit geçirmeye başlıyor Opal Winn-Dixie sayesinde. Böylelikle sadece kasaba ahalisini daha yakından kalmakla kalmıyor Opal, kendisini ve çevresindekilerle olan ilişkilerini daha yakından anlama şansı yakalıyor bir köpek sayesinde. Filmin geçtiği yaz mevsimi Opal'in annesiyle ilgili hakikati öğrendiği, babası ile yakınlaştığı, yeni arkadaşlar edindiği ve komşularını da bir araya getirdiği büyülü bir döneme dönüşüyor.


Hikayenin geneli bu, itinayla bir araya getirilmiş bir dolu karakterin Opal ve köpeği ile etkileşimleri... Klişe dediğin şey işe yaradığı için klişe olmuştur şiarından hareket ettiği anlaşılan yönetmen birçok noktada fazla kör göze parak bir duygusallık tonunu tercih etmiş. Opal'in annesinin yoksunluğu baba-kız arasında duygusal konuşmalara yer verse de Opal'in hayatındaki bu boşluğu bir köpekle doldurabildiğini görmek biraz abartıya kaçıyor birçok noktada. Zaten episodike bir hüviyete sahip geneli itibariyle film, Opal bir ufak skeçten bir diğerine koşuyor köpeği ile birlikte. Yönetmen Wang küçük kasaba estetiğini perdeye aktarmakta başarılı, birçok farklı karakteri barındıran hikayeleri anlatmaya geçmişten bir aşinalığı olduğu da aşikar. Bu tarz aile filmlerinin olmazsa olmazlarından kabul edilebilecek çocuksu mizah anlayışına başvurmaktan elinden geldiğince kaçınmış gibi gözükse de muhtemelen ticari kaygılarla stüdyo baskısına boyun eğmiş yer yer yönetmen. Hayvanların etraflarında olup bitenleri anlar biçimde tepki verdikleri, -hatta esas köpeğin CGI yardımıyla gülümsediği- filmde dangalak bir biçimde tasvir edilmiş polis memuru etrafında dönen, hayvanların kendisiyle uğraşması üzerine kurulu yersiz komiklik çabaları filmin seyir zevkini ciddi ölçüde baltalıyor ama neyse ki çok fazla değil bu tarz sahneler.


Bu film çekildiği vakitler muhtemelen henüz 9 yaşında olan ve ilk sinema filmini gerçekleştirmiş olan Annasophia Robb, Taylor Momsen, Emily Osment ve India Eisley gibi brçok isim arasından sıyrılarak kazandığı bu rolde sempatikliği ile bir noktaya kadar durumu kurtarmayı başarsa da oyunculuk itibariyle biraz donuk kalmış, özellikle dışsesle anlatım noktasında. Bu noktada günahın büyüğü kendisinden çok yönetmende muhtemelen  zira kız daha burada çok deneyimsiz belli ki, birçok sahnede yüzünde duyguyu verebilmek için çok yüzeysel jest ve mimiklere başvuruyor. Neyse ki karşısında Jeff Daniels'ın başını çektiği usta bir oyuncu kadrosu var ki filmi sırtlamasına yardımcı olmuşlar. Opal'in arkadaş edinidği çocuklardan birini de küçük yaşta bir Elle Fanning canlandırmakta. Oyuncu kadrosu ve kimilerine sıcak gelebilecek konusu itibariyle yüzüne bakılabilir ama çok da beklentiye girmeden izlenmesi gereken bir yapım "Because of Winn-Dixie".

Pazartesi, Ocak 01, 2024

Hansel and Gretel (2002) - Gary J. Tunnicliffe


Gary Tunnicliffe "Hellraiser" serisi, "Lord of Illusions" gibi kült korku filmlerindeki çalışmalarıyla nam yapmış bir makyaj sanatçısı ama nasıl olmuş da "Jack and The Beanstalk" ve bunun gibi çocuk filmlerinde yönetmenlik yaparken bulmuş kendini anlamak güç ama 4 filmlik yönetmenlik kariyerinin yarısı bunlardan müteşekkil. Bu film zaten tam olarak kimin için yapılmış, ne amaç güdülmüş onu da anlamak güç ya, bugün varlığı çoğu kimse tarafından hatırlanmayan filmlerden biri daha. 


Klasik "Hansel ve Gretel" masalını bilen bilir, bir hayli karanlık ve vahşi bör anlatıdır aslında, bu filmde onun esamesi yok. Birini o zamanlar muhtemelen 7-8 yaşlarında olan bir Dakota Fanning'in canlandırdığı iki çocuğa babaları yatmadan önce bu masalı okumaya karar veriyor, akabinde de masalı izliyoruz ki burada da Gretel'i bugünün hızlı rockçısı Taylor Momsen canlandırmakta. Masalın bitiminde twist kabilinden eklenen ufak bir sürprizin yanısıra bol miktarda 2000'ler başı popüler kültürüne yönelik referanslar yapılmış güncellik namı hesabına, kung fu yapan kum adamlardan tutun da mağarasına yolu düşenleri tuzağa düşürmek için kullanacağı ekipmanlarını izlediği televizyon programlarına göre belirleyen trollere kadar... Muhtemelen modern zamanda bir babanın ağzından anlatıldığı için babanın kendince eklemeler yaptığını varsaymamız istenmiş ki filmin masalın özündeki karanlıktan uzaklaşıp daha eğlenceli bir hale büründürülmesinin altyapısı da oluşmuş bu vesileyle. Yukarıda saydığım karakterlerin yanı sıra orjinal hikayede yer aldığını zannetmediğim ağaç perisi ve öcü gibi figürler de çeşitlilik teşkil etsin diye hikayeye eklemlenmişler böylelikle ve gene yukarıda bahsettiğim üzere bir hayli modernize edildiklerinden filmin esas kahrmaanları Hansel ve Gretel'dan daha fazla ön plana çıkıyorlar. Zaten tasarımları noktasında da yönetmen Tunnicliffe esas uzmanlığını konuşturmuş ve akılda kalmayı başaran bir makyaj çalışmasına imza atmış, filmin genel çocuksu havasına ters düşecek kadar neredeyse. Velhasılı meraklısı dışında kimseye çok hitap edeceğini zannetmediğim, her manada yapıldığı dönemin ürünü bir çalışma "Hansel and Gretel".