Elizabeth Olsen'ın canlandırdığı, akranlarından daha olgun Zibby ile olan yakınlaşmaları, aralarındaki yaş farkı üzerinden Jesse'yi kendisiyle yüzleşmeye zorluyor. İçindeki genci geride bırakamaması ona bir genç gibi umarsızca, sonuçları çok da önemsemede hareket etme özgürlüğü verir mi? Eğer öyleyse Zibby ile ilişkisinde anormal bir şey yok. Öte yandan 35 yaşında bir adamın 19 yaşında bir kızla takılmasını kendine de izah etmekte zorlandığı bir hayli açık. Üstelik, filmin bir noktasında karakterler tarafından da ifade edildiği üzere, Zibby gençliği ifade ettiği için Jesse'nin ilgisini çekerken Zibby için Jesse'yi ilginç kılan olgunluğu; eğer aynı dönem öğrenci olsalardı birbirleri için bir anlam ifade etmeyeceklerdi. Bu durumların idrakine yavaş yavaş varan Jesse'nin Zibby'nin Twilight okumasını bahane ederek ilişkiyi baltalama çabası da anlamlı hale geliyor bu durumda.
Sinema,Çizgi Roman,Oyun,Dizi,Müzik,Kitap,Soundtrack,Anime,Metal vs. ama çoğunlukla Sinema
Cumartesi, Ekim 31, 2020
Liberal Arts (2012) - Josh Radnor
Elizabeth Olsen'ın canlandırdığı, akranlarından daha olgun Zibby ile olan yakınlaşmaları, aralarındaki yaş farkı üzerinden Jesse'yi kendisiyle yüzleşmeye zorluyor. İçindeki genci geride bırakamaması ona bir genç gibi umarsızca, sonuçları çok da önemsemede hareket etme özgürlüğü verir mi? Eğer öyleyse Zibby ile ilişkisinde anormal bir şey yok. Öte yandan 35 yaşında bir adamın 19 yaşında bir kızla takılmasını kendine de izah etmekte zorlandığı bir hayli açık. Üstelik, filmin bir noktasında karakterler tarafından da ifade edildiği üzere, Zibby gençliği ifade ettiği için Jesse'nin ilgisini çekerken Zibby için Jesse'yi ilginç kılan olgunluğu; eğer aynı dönem öğrenci olsalardı birbirleri için bir anlam ifade etmeyeceklerdi. Bu durumların idrakine yavaş yavaş varan Jesse'nin Zibby'nin Twilight okumasını bahane ederek ilişkiyi baltalama çabası da anlamlı hale geliyor bu durumda.
Pazartesi, Ekim 26, 2020
The Bling Ring (2013) - Sofia Coppola
Sofia Coppola kimilerince çok yetenekli bir yönetmen kimilerince ise soy isminin kaymağını yiyen bir kifayetsiz muhteris. Ben kendisine karşı daha ortada bir tutuma sahibim. Coppola klanı Nicolas Cage'den tut Jason Schwartzman'a kadar bir çok ismi içinde barındıran çok geniş bir kavim; her biri "sinema tarihinin en ünlü yönetmenlerinden biriyle akrabayız biz bu işlere bulaşmayalım" deselerdi en çok sinemaseverler olarak biz kaybederdik herhalde. Öte yandan Sofia Coppola bu ayrıcalıklı konumunu ilginç konseptlerden yetersiz filmler çıkararak harcayan bir yönetmen. Hoş en çok beğenilen iki filmi "Virgin Suicides" ve "Lost In Translation"ı izlememiş biri olarak söylüyorum bunu ama sonraki filmlerinin çoğunu izlemiş biri olarak da kanaatim bu. Yazımızın konusu "The Bling Ring" de bunun örneklerinden biri.
Oysa ki filmin değindiği mevzu, olayın yaşandığı 2000'lerin sonundan ve filmin çekildiği 2013'ten bu güne çok daha vahim bir hal almış bir olgu. Influencerlar, instamomlar, youtuberlar, vırtlar zırtlar, hiç bir kayda değer vasfı olmayan, kalıcı hiç bir işe imza atmamış tiplerin bir şekilde bir çok insanın ilgisini üzerlerinde toplayabilmeleri ve bu durumdan yola çıkarak reklam vesilesiyle absürt meblağlar kazanıp lüks hayatlar sürebildikleri günümüzde genç neslin tamamının bir bling ring tayfası olduğunu söylemek mümkün. Bir şekilde ünlü olmuş ve görende "bu becerdiyse benim neyim eksik" hissi uyandıran tiplerin hayatlarının bir nebze de olsa tadına bakmak, o üst düzey hayata dair materyallerin aidiyetini ele geçirerek o hayatlara dahil olmaya çalışma gayreti aslında son derece güncel bir olgu. Ama Coppola filmi çekerken ya işlerin bu boyutlara ulaşacağını öngörememiş ya da bu tipleri bu kadar beyin hücresi yakmaya değer tipler olarak görmemiş. Filmin finalinde Amerikalıların sansasyonel suçlulara olan merakına dair bir iki cümle sarfettiriyor karakterlerine, onun da ne bir derinliği var ne de tesiri. Sonuçta elde kalan, zerre umurumuzda olmayan zengin tiplerin eşyalarını çalan, aynı derecede umursamaya değmeyecek karakterlerin öyküsünü anlatan hatırda kalan bir özelliği olmayan bir film, buna oyunculuklar da dahil. Zamanında Emma Watson'ın performansını övenler olmuş ama tam olarak neyi beğenmişler ben anlamadım, oyuncu kadrosunun içinde hareketleri en eğreti duran da o. Velhasılı 2020'den bakılınca kaçırılmış bir fırsat olduğunu söylemek mümkün.
Cuma, Ekim 23, 2020
Normal People
Sally Rooney'nin kitabı,eğer hala diziyi izlemeyen kaldıysa tabii,iki gencin aralarındaki ilişkinin lise yıllarından başlayıp üniversitenin bitimine kadar seyrini izliyor. Lise ortamında içe dönük ve utangaç ama aynı zamanda birçoklarınca sevilen bir öğrenci olan Connell ile sözünü sakınmayan ve zeki karakteriyle akranları tarafından hiç tutulmayan Marianne arasında başlayan fiziksel yakınlaşma zamanla duygusal boyuta evrilse de Connell'ın üzerindeki çevre baskısını fazla gözünde büyütmesi neticesinde kötü sonuçlanıyor. İki karakterin yolu üniversitede tekrar kesişiyor kesişmesine ama bu sefer tam tersi sosyal dinamikler söz konusu. Gene de bu durum ikilinin aralarındaki çekimin önüne geçmeye yetmiyor tabii.
Cepheden bakıldığında "Normal People" feci derecede iletişimsizlikten muzdarip iki karakteri konu ediniyor. Bu iletişim yoksunluğu o denli ileri safhadaki izlerken kafanızı duvara vurasınız gelebiliyor. Açıkça birbirinin ruh eşi olan iki insanın aynı çizgide buluşmakta bu kadar zorlanmalarını anlamakta güçlük çekmek çok olası. Fakat kendi hayatınız ve deneyimlerinize ciddi bir gözle tekrar göz attığınızda mevzu gönül ilişkileri olunca açık ve net iletişimin o kadar kolay becerilebilen bir şey olmadığını anlamanız uzun sürmüyor. Çoğu zaman empati yapmak yerine kendi duygularına odaklanmak ve buradan yola çıkarak peşin hükümlere varmak daha kolay gelebiliyor birçoğumuza. "Normal People"ın birçok insanı derinden etkilemesi biraz da hepimize benzeri zorluklardan geçtiğimizi hatırlatmasından geçiyor belki de.
Pazar, Ekim 18, 2020
Ted Lasso
Tüm zamanların en başarılı komedi dizilerinden biri olan "Scrubs"a imza atmasından mütevellit Bill Lawrence'ın arkasında olduğu her yeni projeyi takip etmeye çalışıyorum. Akabinde "Scrubs" seviyesinde bir iş çıkaramamış olsa da çoğu zaman ortalamanın üstünde komediler üretiyor ama reytinglerden yana biraz şanssız maalesef (Hem "Ground Floor" hem de "Whiskey Cavalier" gayet iyi dizilerdi, aynı ölçüde olmasa da "Life Sentence" da idare ederdi, ama bunlardan sadece ilki ikinci sezonu görebildi.) Neyse ki son projesi aynı talihsizlikten muzdarip değil gibi zira ilk sezonu bitmeden ikincisinin onayı çıktı. Tabii bunda dişli rakipleri karşısında Apple Tv'nin iyi kötü izlenmiş her ortalam hite ihtiyacı olduğu gerçeği ne derece etkilidir bilinmez.