Pazartesi, Ekim 26, 2020

The Bling Ring (2013) - Sofia Coppola


Sofia Coppola kimilerince çok yetenekli bir yönetmen kimilerince ise soy isminin kaymağını yiyen bir kifayetsiz muhteris. Ben kendisine karşı daha ortada bir tutuma sahibim. Coppola klanı Nicolas Cage'den tut Jason Schwartzman'a kadar bir çok ismi içinde barındıran çok geniş bir kavim; her biri "sinema tarihinin en ünlü yönetmenlerinden biriyle akrabayız biz bu işlere bulaşmayalım" deselerdi en çok sinemaseverler olarak biz kaybederdik herhalde. Öte yandan Sofia Coppola bu ayrıcalıklı konumunu ilginç konseptlerden yetersiz filmler çıkararak harcayan bir yönetmen. Hoş en çok beğenilen iki filmi "Virgin Suicides" ve "Lost In Translation"ı izlememiş biri olarak söylüyorum bunu ama sonraki filmlerinin çoğunu izlemiş biri olarak da kanaatim bu. Yazımızın konusu "The Bling Ring" de bunun örneklerinden biri.
 

Coppola'nın 2010'da Vanity Fair'de bir makaleden yola çıkarak yazdığı film aynı zamanda David Fincher, Ridley Scott, Woody Allen, Noah Baumbach ve Gus Van Sant gibi isimlerle birden fazla kere çalışmış olan Harris Savides'in de son filmi olma özelliğini taşıyor. Çekimler esnasında rahatsızlanan Savides filmin post-prodüksiyonu devam ederken hayatını kaybetmiş, onun yerini "Low Down", "Mid90's", "Night Moves" gibi filmlerden tanıdığımız Christopher Blauvelt doldurmuştu. 

2000'lerin sonunda bir grup gencin ünlülerin evde olmadıkları vakitler kapılarını kilitlemediklerini fartketmeleriyle başlayan gerçek bir olayın uyarlaması "Bling Ring". Aralarında Paris Hilton, Lindsay Lohan vs. birçok sansasyonel ismin olduğu bu ünlülerin evini komple soymayıp farkedilmeyecek miktarlarda elbise, mücevherat vs. çalarak belli bir süre durumu böyle götürmeyi başaran grup eninde sonunda yakayı ele veriyor tabii.


Coppola'nın filminin olay örgüsü de tam olarak bu şekilde, üstteki paragraf filmin sinopsisini oluşturuyor resmen. Gençler bir şekilde bir araya geliyor, evlere giriyorlar, uzuun uzun elbise vs. deniyor ve olay yerinde kaçıyor, tali vakitlerinde de gece klüplerinde orada burada günlerini gün ediyorlar. Bu çocuklar kimdir nedir, dertleri ne, neyin peşindeler gibi hususlar hiç umuru değil filmin. Bir tek Emma Watson'ın canlandırdığı karakterinin annesinin (Leslie Mann) çok da dengeli bir tip olmadığı intibaını ediniyoruz, bir de gruptaki yegane erkek karakterin kadın elbiseleri giymeye meraklı olduğu hissini. Coppola'nın bu ergen çetesini son derece yüzeysel ve içiboş tipler olarak betimlemesinden yola çıkarak karakterleri çok da anlama gayretine girmeden haklarında bir hükme vardığı düşüncesine varmak çok zor değil. 


Oysa ki filmin değindiği mevzu, olayın yaşandığı 2000'lerin sonundan ve filmin çekildiği 2013'ten bu güne çok daha vahim bir hal almış bir olgu. Influencerlar, instamomlar, youtuberlar, vırtlar zırtlar, hiç bir kayda değer vasfı olmayan, kalıcı hiç bir işe imza atmamış tiplerin bir şekilde bir çok insanın ilgisini üzerlerinde toplayabilmeleri ve bu durumdan yola çıkarak reklam vesilesiyle absürt meblağlar kazanıp lüks hayatlar sürebildikleri günümüzde genç neslin tamamının bir bling ring tayfası olduğunu söylemek mümkün. Bir şekilde ünlü olmuş ve görende "bu becerdiyse benim neyim eksik" hissi uyandıran tiplerin hayatlarının bir nebze de olsa tadına bakmak, o üst düzey hayata dair materyallerin aidiyetini ele geçirerek o hayatlara dahil olmaya çalışma gayreti aslında son derece güncel bir olgu. Ama Coppola filmi çekerken ya işlerin bu boyutlara ulaşacağını öngörememiş ya da bu tipleri bu kadar beyin hücresi yakmaya değer tipler olarak görmemiş. Filmin finalinde Amerikalıların sansasyonel suçlulara olan merakına dair bir iki cümle sarfettiriyor karakterlerine, onun da ne bir derinliği var ne de tesiri. Sonuçta elde kalan, zerre umurumuzda olmayan zengin tiplerin eşyalarını çalan, aynı derecede umursamaya değmeyecek karakterlerin öyküsünü anlatan hatırda kalan bir özelliği  olmayan bir film, buna oyunculuklar da dahil. Zamanında Emma Watson'ın performansını övenler olmuş ama tam olarak neyi beğenmişler ben anlamadım, oyuncu kadrosunun içinde hareketleri en eğreti duran da o. Velhasılı  2020'den bakılınca kaçırılmış bir fırsat olduğunu söylemek mümkün.