Cumartesi, Ocak 15, 2011

The Town


Ben Affleck'in yönettiği The Town, nihayet ülkemiz sınırları içinde gösterime girme olanağı buldu. Gerçi ABD'de gösterime gireli nerdeyse 4 ay oldu, hatta dvdsi bilem piyasaya sürüldü ama buna da şükür. En azından 2010 yılının en iyi filmlerinden biri olarak gösterilen bi filmi o yıl içinde sinemada izleme olanağı bulduk. 127 Hours mesela daha bu ayın sonunda girecek, Black Swan, Winter's Bone, The King's Speech gibi örnekler aynı şansa bile sahip olmayabilir.

The Town, Gone Baby Gone gibi yönetmenin memleketi Boston'da geçen bir hikaye. Kimileri bunu kendini tekrar etme olarak gördü ama bence herşeyini iyi bildiği bi mekanı öykülemesi olumlu bir hamle. Woody Allen da New York'ta geçen sürüyle film yapmış, kimsenin şikayet ettiğini duymadık. Üstelik hikayenin geçtiği Charlestown isimli mahalle irlanda göçmenlerinden oluşan kapalı devre yapısı ve yüksek suç oranı ile filmin önemli öğelerinden biri. Affleck'in canlandırdığı Doug McRay çetesiyle beraber soygun yaptığı bankanın müdiresini gözetleyeyim derken ona abayı yakan, aileden soyguncu bir adam. Son yaptıkları vurgunla FBI'ın radarına daha fazla sokulunca etraflarındaki çember daralmaya başlıyor ve McRay'in gönül ilişkileri de çete içinde çeşitli gerilimlere sebep olunca işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor.


The Town, bariz biçimde Heat esintili bir film. Son bir vurgunla hayatına yeni bir yön vermeye çalışan başkarakteri, onun yakalamaya and içmiş saplantılı kanun adamı vs. figürleriyle Michael Mann'in suç klasiğiyle organik bağlara sahip olduğu söylenebilir, bir nevi saygı duruşu olarak görülebilir hatta. Heat'in en önemli faziletlerinden birisi kanunlarla sınırları çizlmiş bir dünyanın iki ayrı tarafında yaşayan iki başkarakterini aynı derecede özenle ele almasıydı. The Town ise daha ziyade suçluların dünyasında geziniyor ve Jon Hamm'in FBI ajanı karakteri sadece avcı kimliğiyle hikayede yer alıyor. Bi bakıma su testisi su yolunda kırılır lafını görselleştirse de The Town finalindeki nispeten pozitif havayla da Heat'in sonunda seyircinin damağında kalan hüzünlü tattan uzak bir yapı sergiliyor.


Affleck, yönetmen olarak rüştünü bu filmle ispat etmiş oldu. Filmin çatışma ve kovalamaca sahnelerini  özellikle çok beğendim. Her ne kadar ben ilk filmini çok daha başarılı bulsam da -ve açıkçası film muhtemelen fazla yükselttiğim beklentilerimi tam olarak karşılayabilmiş olmasa da- sonuç olarak epeydir The Town gibi sağlam bir suç filmine de denk gelmiyorduk. Yönetmen iyi bildiği bir bölgeyi konu etmenin avantajlarından burda da faydalanmış, karakterlerinin gerçekliğini seyirciye geçirmekte çok başarılı. Bunda başını Jeremy Renner'ın çektiği oyuncu kadrosunun payı da yadsınamaz boyutta, geçtiğimiz günlerde vefat eden emektar Pete Poshletwate'i de son kez izleyebilme imkanı sağlaması da cabası. Bu noktada Affleck sadece yönetmenliğiyle değil olgun oyunculuğuyla da filmin başarısına katkı yapmış. Hem senaryo hem yönetim hem de oyunculuk olarak her bir aşamasında dahli bulunan bu projeden alnının akıyla sıyrılmayı başaran ve bir filmci olarak başarılı çıkışıyla kariyerini yeniden inşa etmeyi başaran Affleck, bundan sonra ne yapacağı takip etmeye değer yönetmenler arasına adını çoktan yazdırmış durumda.