Herkesin OK diyeceği bir senaryoya sahip olması bir buçuk iki yılı bulmuş, aralarında Carlton Cuse ("Lost"), Hayes biraderlerin ("Conjuring") de bulunduğu 6 ayrı yazarın elinden geçmiş bir projeymiş "San Andreas". 2013 sonlarında, yani şimdiki statüsünde olmasa da "Fast and Furious" filmleri sağolsun Dwayne Johnson'ın yavaş yavaş yerini yapmaya başladığı bir dönemde "ben bunda oynarım" demesiyle daha bir hız kazanmış, ertesi yılın baharında 3 ay sürecek çekimlerine başlanmış.
Johnson burada Los Angeles yangın departmanında bir kurtarma helikopteri pilotu olarak çalışan Ray'i canlandırıyor. Daha filmin enbaşındaki bir kurtarma operasyonundan işinde ne kadar iyi ve ne kadar kahraman olduğu kafamıza çakılıyor kendisinin. Öte yandan özel hayatında aynı başarıyı gösterememiş belli ki, karısı Emma (Carla Gugino) ile boşanma sürecindeler, hatta o kadar ki kadın çoktan kendine yeni birini bulmuş bile. Bir de üniversiteye başlama aşamasında olan kızları Blake (Alexandra Daddario) var, annesinin yeni erkek arkadaşıyla birlikte San Fransisco'da o da. Tam bu noktada 9 şiddetinde bir deprem hem Los Angeles'ı, hem de San Fransisco'yu tarumar ediyor. Ray Emma'yı, deprem anında müstakbel cici babası tarafından ölüme terkedilen Blake'i de yeni tanıştığı bir abi-kardeş ikilisi kurtarıyor. Uzun vadede karlı çıkan bu ikili oluyor gerçi, zira babasından birçok trick öğrenmiş olan Blake onlara göre duruma çok daha hakim, böylelikle hayatta kalmalarını sağlıyor. Öte yandan bir kurtarma uzmanı olan babasına da bir şekilde ulaşarak yardım istemekten de geri kalmıyor Blake ve böylelikle abi kardeşin de yırtma şansı artıyor. Kızının yardım çağrısını alan Ray "yemişim kamu vazifesini deyip" devletin kendisine tahsis ettiği helikopterle birlikte yollara düşüyor karısı Emma ile birlikte. Birbirini takip eden devasa depremler, tsunamiler, yerle yeksan olan şehirler fonunda bu parçalanmış ailenin tekrar bir araya gelişini izliyoruz biz de.
San Andreas fayı hakikaten şiddetli sarsıntılara gebe bir fay hattı olsa da 1906'da gerçekleşen büyük San Francisco depreminden beri bir vukuatı olmamış anladığım kadarıyla. O sebepten ileri gelse gerek, Hollywood bu potansiyle facia menşei üzerine olabildiğince tekdüze bir felaket filmi çekmekte beis görmemiş. Bir depremin ne denli acılara yol açabileceğini yakınen gördüğümüz şu günlerde "San Andreas" gibi bir yapımı izlemek biraz garip bir hissiyat, orası bir gerçek. Yaşanan felaketin insani boyutu ile zerre ilgilenmeyen, yıkım görselleriyle dolu bir özel efekt festivali eşliğinde klişe bir ailesini bir arada tutmaya çalışan öyküsü anlatıyor film çünkü. Zaten çapı ve kapasitesi itibariyle bundan daha ötesini sunması elinden gelmeyecek bir film olsa da sunmayı vadettikleri noktasında da bir hayli yetersiz bir yapım olmayı becermesi takdire şayan (!).
İki saate yaklaşan süresi zaten başlı başına bir suç. Hikayede bir derinlikten zaten geçtik bari görsellik noktasında yaratıcı olunsun, en azından ait olduğu türün standart düzeyini tutturabilmesi noktasında izlediğimize değsin diyoruz, orası da kofti. CGI'a abanmaktan bir hal olmuş felaket sahneleri heyecanlandırmak şöyle dursun tümüyle seyirciyi bayan türden maalesef. İnternette filmin görsel efektlerinden sorumlu arkadaşın filmi daha ziyade gerçek arka planlarda gerçekleştirdiklerinden dem vurarak filmi tümüyle CGI festivaline dönüştürmekten kaçındıklarını belirten bir ifadesine denk geldim, hayretlerim şaştı. Tam olarak hangi kısmında bu gerçeklik hissiyatına ulaştıklarını düşünüyor merak etmeden duramadım açıkçası. Yıkım sahneleri sıkıcı, aksiyon sahneleri banal.
Dwayne Johnson'ın Vin Diesel'a laf sokup sokup böyle yeşil ekran önünde aksiyon kahramanlığı taslaması da ekstra ilginç bence. "Rampage", "Jumanji", "Skyscraper", "Jungle Cruise" ve "Red Notice" gibi filmlerin arasında bir tane gerçek mekanda çekilmiş aksiyonu yok adamın son 10 senede. Ve bu filmlerin hepsi Johnson'ın dönüp dönüp çalışmaktan geri durmadığı, kelimenin tam anlamıyla memur yönetmenlerin elinden çıkma; Rawson Marshall Thurber ("Skyscraper", "Red Notice" ), Jake Kasdan ("Jumanji"ler, yakında çıkacak olan "Red One"), bu ikisinden görece daha yetenekli olsa da Johnson'ın kendine benzetmeye başladığı Jaume Collet-Serra ("Jungle Cruise", "Black Adam"). "San Andreas" arkasındaki isim olan Brad Peyton da Johnson'ın daha öncesinde "Journey 2:The Mysterious Island" da, daha sonrasında da "Rampage" de beraber çalıştığı bir arkadaş. Bir tek David Leitch var, kendisinden beklenenden daha fazlasını eldeki projeye katabilen bir isim ki onla yaptığı "Hobbs&Shaw" da bu saydıklarımdan fersah fersah ileride bir yapım zaten. Hal böyle olunca izlendikten sonra akılda zerre iz bırakmayacak "San Andreas" gibi filmlere imza atıyor yapımcı kisvesiyle.
Geçmişteki birçok kaliteli felaket filmindeki klişeleri birebir "San Andreas"a yedirmekte bir beis görmemiş film ekibi; devrilen Hollywood yazısı, gök açıdan izlediğimiz yıkım sahneleri, felaketin bir araya getirdiği dağınık bir aile vs.. Aile demişken Gugino ve Johnson'ın aynı yaş grubundan olmalarından mütevellit uyumlu bir çift görüntüsü verseler de kendilerinden sadece 15 yaş küçük olan Daddario'nun bunların kızı olduğuna seyirci olarak çok inanasımız gelmiyor. Film çekildiğinde 29 yaşında olan aktristin üniversite çağında 18'lik bir kız olmasına da hakeza. Hele hele "True Detective"deki efsane sahnesinden bir yıl sonra! Gene de seksapalitesiyle filmi izlemeye değer kılan nadir unsurlardan birisi kendisi. Gugino da belirdiği her filmi zenginleştirmeyi başaran bir aktris. Oyuncu kadrosunun geri kalanı bu özellikten yoksun maalesef. Paul Giamatti ve Ioan Gruffudd gibi aktörler her ne kadar yetenekleri tartışılmaz olsa da daha iyi materyalle çalıştıklarında bile tümüyle insanı cezbetmeyi başarabilen isimler değilken böylesi mecalsiz bir senaryodaki keyifsiz performansları daha da göze batıyor maalesef. "Game of Thrones"un en silik karakterlerinden Rickon Stark'ı canlandıran keratayla abisi rolündeki arkadaşa hiç değinmeye bile gerek yok
Sözün kısası kendinden önce gelen türdaşlarının çok daha kifayetli bir şekilde yaptığı şeyleri olabildiğince kifayetsiz bir biçimde tekrarlamaya çalışan ama buna rağmen ne hikmetse dünya çapında 500 milyon dolara yakın hasılat yapmış bir film "San Andreas". Tavsiye etmek imkansız ama bu son cümlede yazanı nasıl becermiş diye merak edip bakmak isteyenlere de bir şey diyemem açıkçası.