Pazartesi, Şubat 27, 2023

Sudden Death (1995) - Peter Hyams


2023'den bakınca JCVD'nin Hollywood'un A sınıfı starlarından biri olduğu vakitleri hayal etmek biraz zor gelebilir. Adamın filmleriyle büyümüş biri olarak bana bile zor geliyor zira ben çoğu işini TV'de izledim ve kendisinin sinemada izlediğim ilk filmi olan "Double Team" de bir nevi teatral başarı bazında bir nevi sonun başlangıcıydı Van Damme için. Bu söz konusu üst düzey starlık döneminin çok kısa süreli olmuş olması da var tabii. O sebepten aktörün filmografisindeki "Sudden Death" gibi belli başlı birkaç film birer anomali teşkil ediyorlar çünkü ardından gelen filmlerinin düzeyinin yanı sıra öncesi itibariyle de daha ziyade B filmleriyle isim yapmış birisi JCVD. Cannon films gibi her anlamda döneminin ürünü bir stüdyo bünyesinde yıldız hale gelen Van Damme, "Universal Soldier"a değin aynı düzey filmlerde yer almaya devam etti aslında. Ne zamanki stüdyolar yaptığı her filmin belli ölçüde para getirdiği ve kademeli bir şekilde belli bir hayran grubuna sahip olduğunu idrak etmeye başladı o zaman Van Damme birinci lige çıkabildi. Akabinde gelen "Hard Target", "Timecop" ve hatta "Street Fighter"ın gişe başarısı sayesinde bu statüsünü perçinlemeyi başarsa da 80'lere ait birçok aksiyon starında olduğu gibi Van Damme'ın filmleri de ABD'den çok küresel bazda iş yapan filmlerdi. Muhtemelen Micheal Keaton gibi bir karaktör aktörünün "Batman" ile birlikte bir aksiyon ikonu olarak idrak edilebilmesiyle başlayan bu süreçte Amerikan izleyicisi eski usül aksiyona ve bu tarzın yıldızlarına ilgisini kollektif olarak kaybetmeye başladı 90'larda ve Van Damme da nihayetinde bu sürecin bir kurbanı oldu denebilir. Gerçi film başına astronomik ücretler istemekten tutun da kokain bağımlılığına kadar kendisinin de şan şöhret olayını çok da taşıyamadığı aşikar. Söylenenlere bakılırsa kısa süreliğine de olsa "Heat"deki yan rollerden biri için düşünülmüş zamanında, eğer bir şekilde yer almayı başarsaydı kariyeri nasıl bir seyir izlerdi insan merak etmekten kendini alamıyor.


Bruce Willis, Schwarzenegger ve Sly'ın çeşitli sebeplerle hayır demesi sonunda Van Damme'ın kucağına düşen "Sudden Death" senaryosu esasında yönetmen Peter Hyams'ın hiç ilgisini çekmemiş başta ama kendi kariyerinin de en başarılı filmlerinden biri olan "Timecop"da beraber çalıştığı Van Damme'ın ısrarları sayesinde projeyi kabul etmiş yönetmen. "Die Hard in a..." konseptinin buz hokeyi maçı versiyonu olan hikaye eski bir itfaiye çalışanı olan ama küçük bir kızın ölümüne sebep olduğu için artık stadyumda yangın görevelisi olarak çalışmaya başlayan McCord'un öyküsünü anlatıyor. İsmi İrlandalı olsa da karakteri Kanadalı yapıp Van Damme'ın aksanını bir nevi makul hale getirmiş olmaları güzel bir dokunuş bence. Öte yandan filmin girişinde şahit olduğumuz trajik hadisenin Van Damme'ı stadyumda çalışır hale getirmekten öte bir hizmeti olmuyor ilginç bir şekilde. Hani film süresince karakterin yaşadıkları neticesinde kendisini affedebilir hale gelmesini falan umuyor insan ama yok öyle bir derinlik. Bir tek huysuz karısından boşanmasına yaramış, kadının yeni kocası McCord'a karşı daha anlayışlı, çocukları maça götürmek istediğinde falan destek atıyor adama. Ha bir de babalarının artık itfaiyeci olmamasının çocuklara çok dert olduğunu görüyoruz,travmaları bu.


Neyse. Sezonun önemli maçlarından birine çocuklarını da getiren McCord'un şansına maça başkan yardımcısı da iştirak ediyor ve Powers Boothe'un başını çektiği organize bir ekip tarafından rehin alınıyor. Grubun tam olarak derdinin ne olduğunu şahsen anlayamasam da eski gizli servis çalışanlarından müteşekkil oldukları ve gizli operasyonlarda kullanılan fonların makul bir kısmının kendi ceplerine intikalini sağlamaya çalıştıkları aşikar, bunu da başkan yardımcısı ve valinin başını çektiği VIP tribününü rehin alarak gerçekleştirme yoluna gidiyorlar bir şekilde. Duruma müdahele etmek isteyen güvenlik güçlerini stadyuma yerleştirilen bombaları kademeli olarak patlatma tehdidi ile püskürtüyor Boothe, istenilen para hesabına geçmediği takdirde odadakilerden başlayıp seyircilere kadar herkesi öldürecek. Bu olup bitenden ne oyuncuların ne de seyircilerin haberi olmuyor bir şekilde; saha dışında bazukayla düşürülen helikopterler, mayın tarlasına dönen bir park alanı vs kıyamet kopuyor halbuki. 90'ların ortasında sosyal medya diye birşeyin olmadığı gerçeğini bir kenara koyunca bile dışarda gerçekleşen bunca hengameye medyanın tepkisiz kalması ve gerek seyircilerin gerekse de oyuncuların durumdan haberdar olmayışları biraz havada kalıyor açıkçası. Böyle olunca bir şekilde kendi kızı da rehin alınan McCord'un herkesin kurtuluşu için tek şans olması durumunu kabullenmek biraz güçleşiyor. 


Şahsen "Polis Akademisi" serisinin 3 üncü ve 4 üncü filmlerinin yazarı olarak tanıdığım Gene Quintano tarafından yazılan senaryo başlangıçta birçok komedi unsuru içeriyormuş esasında. Bu sebepten filmin bir noktasında Van Damme'ı bir maskotla dövüşürken izleme şansı yakalıyoruz mesela. Öte yandan kendisinin projede yer alacağı kesinleştiğinde bu sahne dışında dışındaki mizah unsurları törpülenip daha ciddi bir yaklaşım benimsenmiş. Yukarda da az biraz belirttiğim gibi, inandırıcılık noktasında senaryo seyircinin sabrını biraz haddinden fazla zorladığı için ekranın başına gönüllü olarak oturmuş bizler tutunacak başka dallar arıyoruz kendimize. Filmlerinin görüntü yönetmenliğini de üstlenen Peter Hyams şık bir görselliğe sahip, temposu yerinde bir 90'lar aksiyon sineması örneğine imza atmış. Powers Boothe, Raymond J.Barry ve Dorian Harewood gibi usta karaktör oyuncuları senaryonun açıklarını kapatma noktasında bir hayli yardımcı oluyorlar. Van Damme'ın oyunculuğunun da bariz bir şekilde ilerleme gösterdiğini görmek mümkün filmi izlerken, aksanlı ingilizcesi bile batmıyor bir noktadan sonra. Dövüş sahneleri bazında ele alındığında tamamiyle döneminin ürünü ve bugünün standartları ile karşılaştırıldığında tatmin edici olması mümkün olmayan birkaç irili ufaklı sahne barındırıyor film. Neredeyse tümüyle stadyumun içinde geçmesinden mütevellit öyle aksiyon sahneleri ile bezeli bir film değil zaten -sahaya oyuncu olarak girip rakip takımdan birini yumruklamasını saymazsak tabii-. Daha ziyade hadisenin gerilimi ve Boothe'un kesin bir psikopatlık yapacakmış izlenimi uyandıran performansı üzerinden ilerleyen bir yapım. Prodüksiyon kalitesi itibariyle Van Damme'ın kariyerinin incilerinden olan "Sudden Death" vakit geçirmelik eğlenceli bir film son tahlilde ama insanda feci şekilde 90'lar nostaljisi uyandırmasına rağmen izledikten sonra unutması çok da zor değil maalesef.