Roslund/Hellström'ün ismini ilk kez duydum. Roslund gazetecilikten gelme bir yazar, Hellström de eski bir mahkummuş. Bizde yayınlanması bu yılı bulmuş olsa da aslında Canavar ikilinin ilk romanı, 2004 tarihinde çıkmış. En son 2009'da beşinci romanlarını yayınlamışlar.
Canavar çok hassas bir konuyu, pedofili ve pedofillerin cezalandırılmasını ele alıyor. Bernt Lund, 9-10 yaşlarında birçok kız çocuğuna tecavüz edip akla gelebilecek en vahşi işkencelere maruz bıraktıktan sonra katletmekten hüküm giymiş bir sapık. İdam cezasının olmadığı İsveç adalet sistemince gönderildiği Aspas hapishanesinin cinsel suçlardan hükümlü mahkumların olduğu bölümünde cezasını çekmekte. Bir nakil esnasında etrafındaki gardiyanları yaralayarak kaçmayı başaran Lund'un, özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz yaptığı ilk şey yapmayı en iyi bildiği şey oluyor ve bir kız çocuğunu daha katlediyor. Fakat bu sefer sert kayaya çarpıyor,zira öldürdüğü kızın babası bu sapığın onu elinden kaçıran adalet sistemince yakalanamayacağından emin. O yüzden bu pisliğin başka çocukların daha canını yakmasını engellemek için adaleti kendi eline almaya karar veriyor.
Kurulumu itibariyle bir gerilim romanı gibi görünse de aslında o türe ait bir yapıt değil Canavar. Kitabı yarıladığınızda yukarıda bahsettiğim olay örgüsü kabaca bir sonuca ulaşıyor. Yazarların asıl ilgilendiği husus,böylesi bir sapığı elinden kaçıran ve yakalayamayan bir adalet mekanizmasının yapamadığını yapan bir adamın işlediği cinayet,İsveç hukukundaki tabiriyle başka cürümlerin ortaya çıkmasını önlemeye yönelik bir orantılı güç kullanımı mıdır, yoksa sebebi ne olursa olsun diğer cinayetlerle eşdeğer biçimde cezalandırılması gereken bir eylem midir? Yazarlar bu tartışmada kendilerini konumlandırdıkları noktayı bir noktaya kadar belli etseler de,konuyu olabildğince farklı açılardan ele almaya çalışıyor ve bunda belli ölçüde başarılı da oluyorlar. Acılı babanın işlediği cürümü haklı bulan halk adamın ceza almamasını savunurken,bunlardan bazıları bu yönde karar çıkması halinde etrafında pedofil olduklarından şüphe ettikleri kimselere bir linç hareketi başlatmak için fırsat kolluyorlar. Öte yandan yargı çevreleri de ömür boyu müebbetin,arkasında yatan sebep ne olursa olsun böyle bir suç için ideal bir ceza olduğu kanaatinde. Kızı hunharca katledilmiş baba karakteri ise tüm bu tartışmaların uzağında,yaşamak için bir neden arayan bir adam haline gelmiş durumda. Zaten hikayedeki okuyucuya sunulan pusula da baba karakteri oluyor,zira adamın kızı kaçırıldığında yada katledildiğinde yaşadığı acıyı içinizde hissedebiliyorsunuz. Olayı bu şekilde birçok farklı yönden ele almaya çalışan yazarlar, hikayeyi mantıklı olarak kabul edilebilecek bir şekilde sonuca bağlarken kesin cevaplar vermekten kaçınıyorlar ama benim şahsi kanaatim sorununun kökeninin, bu tarz suçlarda babanın kestiği cezayı daha en başta kendisi kesmesi gereken adalet sisteminin "adalet" anlayışında yattığı yönünde. Yazarların da bu minvalde bir tavırları olduğunu hissediyorsunuz okurken.
Canavar, uzun zamandır rastladığım en sürükleyici roman. Dan Brown'ın yazı stili andıran bir tarzları var yazarların. Hızlı okunabilmek kimilerince edebi düşüklük olarak kabul edilse de bizim o taraklarda bezimiz yok tabi. Getirilebilecek bir eleştiri yan karakter sayısındaki gereksiz fazlalık,bu karakterler hikayenin genel akışına çok bir etki etmedikleri gibi kendi bireysel hikayeleri de bir sonuca bağlanmıyor. Öte yandan sapığın küçük kızlara yaptığı muamelelerde biraz fazla tasvire kaçılmış,bu kısımları okumak bir hayli rahatsız edici olabiliyor. Bu hususlar dışında, hem çok keyifle okunan hem de okurken insanı düşünmeye sevkeden,son derece başarılı bir roman Canavar. Herkese tavsiye edilir.