Zaman yolculuğu, doğru yapıldığında seyirciye unutulmaz deneyimler yaşatmaya teşne öyküler çıkartabilecek bir tema. "Back to The Future", Groundhog Day", "Eternal Sunshine of The Spotless Mind"in başını çektiği bir dolu örnek bulmak mümkün sinema tarihinde. Andrew Bowler'ın Oscara aday olmuş kısa filminden uyarladığı "Time Freak" de bu temanın imkanlarını bir noktaya kadar kullansa da bu saydığımız örneklerin aksine tümüyle bundan istifade edemiyor maalesef.
Asa Butterfield'ın canlandırdığı fizik dahisi Stillman'ın kendisinden bir kaç tık yukarıda olduğunu düşündüğü kız arkadaşı Debbie'nin (Sophie Turner) kendisinden ayrılması üzerine bir zaman makinesi icat etmesi ve geçmişdeki spesifik anlardaki versiyonuna ışınlanıp o noktada yaptığı hataları düzelterek bu ilişkiyi kurtarmaya çalışmasını anlatıyor film. Bu süreçte en hafifinden ayrıntıları düzeltmek için bile aleti kullanmayı adet haline getiren kahramanımız bir nevi zaman yolculuğı bağımlısı haline geliyor ve her bağımlı gibi kendini kapana kısılmış halde buluyor.
Varmaya çalıştığı sonuç itibariyle daha karanlık bir film olmaya namzet bir hikaye bu esasında. Bahsettiğimiz bağımlılık boyutunun yanı sıra Stillman'ın kimsenin sahip olmadığı bu gücü dolayısıyla kız arkadaşını resmen esir alması gibi altı eşildiğinde ilginç noktalara çıkabilecek bir damar yakalamış yönetmen ama tercihini hafif bir komedi yapmaktan yana kullandığı için bu imkanı değerlendirememiş maalesef. Komedi kısmı da tümüyle Stillman'ın en yakın arkadaşı Evan karakterinin üzerine yıkılmış ki karaktere hayat veren Skyler Gisondo'yu bu noktada takdir etmek lazım, gerek komedi zamanlaması ile olsun gerek diyalogları ifade edişiyle olsun üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, onun olduğu sahnelerde film canlanıyor resmen. Yoksa geri kalan kısımlar Stillman'ın kendini rezil ettiği anlara ışınlanıp durumu toparlamaya çalışmasından ibaret ki bu bölümlerin çok eğlenceli olduğunu söylemek zor. Asa Butterfield genelde ilginç projeler seçmeyi beceren, şahsen izlemekten keyif aldığım bir aktör, burada da senaryonun bahsi geçen eksikliklerine rağmen rolüne oturmuş. Sophie Turner ile aralarındaki kimya bana biraz uyumsuz gelse de filmin temel çıkış noktası bu karakterin böyle bir kızı bir daha bulamayacağına dair inancı ve bunun önüne geçmek için eline geçeni yapması olunca bu hususu görmezden gelmek çok da zor olmuyor. Tamamı Utah'da çekilen ve çok ufak bir bütçe ile yapıldığı her halinden belli olan filmin Sophie Turner'ın popülaritesine rağmen ne kadar izleyiciye ulaşabileceği biraz muğlak bir husus. Zaten doğru dürüst bir tanıtımının yapıldığını da görmedim, çoğu insanın radarına bile girmemiştir muhtemelen. Gene de oyuncuların hatırına bir şans verilebilir vakit geçirmek için ama çok da beklentiye girmemek lazım.