Çarşamba, Şubat 06, 2019

Conversations with a Killer: The Ted Bundy Tapes


70'ler, hakkında okuyup bir şeyler izlemesi son derece keyifli bir dönem, özellikle Amerikan tarihi açısından. 60'lar ve 80'ler ABD'nin küresel sahnedeki lider konumunu öne çıkaran dönemler ama 70'ler ülkenin politik, ekonomik ve ahlaki bir çok açıdan dibe vurduğu bir fetret devri niteliği taşıyor denilebilir herhalde. Bahsi geçen ahlaki çöküşün bir izdüşümünü bu yıllarda mantar gibi çoğalmış olan seri katil olgusu üzerinden takip etmek de mümkün.  John Wayne Gacy, Dean Corll, Son of Sam ve Zodiac gibi nam salmış bir çok isim söz konusu ama hiç birisi Ted Bundy kadar sansasyonel olabilmiş değil. 

Bundy'yi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği cani deyince insanın aklına gelecek her türlü imajdan bir hayli uzak bir görüntüye sahip olması, ingilizce tabirle ifade etmek gerekirse bir "weirdo" olmaması. Yukarıda saydığımız Gacy, Corll gibilerinin sıfatını görünce "tipinden belliymiş zaten" diye gayri ihtiyari bir tepki vermek çok kolay ama Bundy bunun tam zıttı; eli yüzü düzgün,iki lafı bir araya getirebilen, çevresinde yer alanlara kendini bir hayli sevdirebilmeyi başarmış bir adam. Ama aynı zamanda 12 ila 24 yaş arası 30'dan fazla genç kadını öldürme, tecavüz, ölüsevicilik gibi farklı suçlardan yargılanıp elektrikli sandalyeyi boylamış da bir manyak. Bir çok uzmana göre "psikopat" kelimesinin tam karşılığı Bundy; empati duygusundan nasipsiz, kurbanlarını sahip olunacak bir nesne olarak gören ama aynı zamanda dış dünyaya iç suretinden bambaşka imaj sunabilmeyi başaran bir bukalemun. Bunun temelinde yatan neden olarak kimileri gayrı meşru olarak dünyaya gelmesi ve çok geç yaşlara kadar annesini ablası, dedesini de babası olarak bilmesini gösteriyor ki cürümlerinin kadın düşmanı hüviyeti göz önüne alındığında hiç de akla uzak bir teori değil. Dedesinin öz babası olduğunu ve çocukluğu boyunca Bundy'yi hırpaladığını iddia edenler de olmuş ama bir önceki cümledeki belirttiklerimizle birlikte bunların hepsi birer varsayım ve Bundy'nin ısrarla inkar ettiği şeyler; doğruyu söylüyorsa tabii. Kesin olan şey muhtemelen çok erken yaşlarda bir şeylerin ters gittiği ve bu adamın sonradan dönüştüğü şeye yönelmesine yardımcı olduğu. 

Nereden bakılırsa bakılsın ilginç bir karakter Bundy ve şahsen "Some Kind of Monster" ile tanıyıp saygı duyduğumuz yönetmen Joe Berlinger'in kendisi üzerine biri belgesel biri kurmaca iki ayrı proje geliştirmiş olmasına şaşırmak mümkün olmuyor. Geçtiğimiz ay Sundance'te görücüye çıkan "Extremely Wicked, Shockingly Evil and Vile" bu yılın son çeyreğinde Netflix'te gösterilecek, 4 bölümlük belgesel "The Ted Bundy Tapes" ise geçtiğimiz haftalarda gene Netflix'te seyirciyle buluştu. İkisinin arası biraz daha yakın olsa birlikte izlemek daha keyifli olabilirdi belki ama Sundance ile aynı dönemde diziyi gösterime çıkarmaktaki gaye de buydu belki. 80'lerde kendisi hakkında yazılan bir kitaba ilişkin olarak tutulan ses kayıtlarının bir nevi anlatıcı hüviyeti gördüğü film cinayetlerin (görünürde) başladığı 74'ten Bundy'nin idam edildiği 89'a kadar olan aralıkta yaptığı faaliyetler, yakalanışı, iki kere hapisten kaçmayı başarması, tekrar yakalanışı, esas savunmasını kendisinin yaptığı dava süreci ve hapiste geçirdiği yılları Bundy ile tanışmış olan, onu yakalayan, cinayet soruşturmalarında ve dava sürecinde görev almış olan bir çok farklı insanın tanıklığından faydalanarak anlatıyor. Arşiv görüntülerinden etkili bir şekilde faydalanıp gayet dinamik bir kurguyla kendisini bir solukta izletmeyi başaran dizi, belgesel sinemanın ne kadar etkileyici olabileceğini gösteren yetkin bir örnek. Gerçi bölüm sayısı arttırılarak biraz daha geniş kapsamlı anlatılsaydı daha iyi olmaz mıydı sorusu da sorulabilir. Şahsen çocukluk yıllarına ve ebeveynlerine daha fazla bilgi görmek isterdim, aynı şekilde evlenip çocuk sahibi olduğu ama aynı zamanda mahkumların toplu tecavüzüne maruz kaldığı hapis yıllarına dair de. Ama bence en önemli eksiklik Ted Bundy'nin hayatına giren kadınlara ilişkin bölümlerin geçiştirilmiş olması. Gerçi kurmaca filmin tam olarak bunu anlattığı düşünülürse eksiklikten ziyade bir nevi bilinçli olarak dışarıda bırakılmış gibi görünüyor ama gene de belgeselde de bu konuya eğilinmesini yeğlerdim şahsen. Çünkü ders kitaplarına girecek bir psikopattan bahsediyoruz, kurbanlarına karşı en ufak bir acıması olmamış birisi ama bir şekilde tanıştığı ya da hayatına dahil olduğu hiç bir kadına ilişmemiş, hatta uzun yıllar sevgilisi olduğu Liz Kendall'ın yanındayken öldürmeye "aşermeye" başlarsa bilinçli olarak kendisinden uzaklaştığını ifade etmiş bir keresinde. Herhangi bir merhamet ya da empati duygusundan nasipsiz birisi niçin bu insanlara zarar vermemek için özen göstermiş sorusu şahsen benim çok ilgimi çekti ve belki Berlinger'in diğer filmi de benimle aynı merakın peşinden giden, belgesel serisiyle yan yana izlenmek birbirlerini tamamlamak için tasarlanmış bir film olmuştur, bakalım sonbaharda izleyip göreceğiz. Ama o zamana kadar iyi bir belgesel, iyi bir suç draması, iyi bir psikolojik gerilim izlemek isteyen herkese tavsiye edilir "Conversations with a Killer".