Perşembe, Şubat 21, 2019

Creed II



"Rocky 4"ü sevmem bile aslında. Çok sevdiğim ve izleyerek büyüdüğüm bir serinin en zayıf halkasıdır bence. Bill Conti bile yok, "Rocky V"ten bile daha zayıf bir film. Tüm o cıvık cıvık hamasiliğinden bahsetmiyorum bile. Ama diğer yandan seveni de çok ve "Creed"e bir devam filmi çekilecekse gidilebilecek ilk referans noktası olacak film de o, bunu idrak etmek zor değil. Rocky 4"ün bir gün kendisinden daha iyi bir filme temel teşkil edeceğini görmek de varmış kaderde.

Ryan Coogler'ın şahane filminin kaldığı yerden sazı eline alıyor "Creed 2". Adonis Creed ağır siklet şampiyonluğuna oynuyor, kız arkadaşıyla işleri ciddileştirme aşamasında, her şey yolunda yani. Ta ki geçmişin gölgesi üzerilerine düşene kadar. Rocky'ye maç kaybettikten bir daha eski haline gelememiş Ivan Drago yegane oğlu olan Victor'u bu hayal kırıklığının gazıyla bir boksör olarak yetiştirmiş ve hiç ummadıkları bir şekilde ortaya çıkan Creed Jr.'ı kendisinin oğlu vesilesiyle eski günlerine dönmesi için altın tepside sunulmuş bir fırsat olarak görüyor. Creed için de yetim çocukluğunun acısını çıkarabilecek bir başka hedef oluyor Victor. Aslında hem "Rocky 2" hem de "Rocky 3"ün hikaye yapısına fena halde yaslanan ama yaptığı ufak dokunuşlarla dramatik derinliğini arttırabilmiş bir senaryo var karşımızda. Drago ailesi filmin en başarılı tarafı; yenilmesinin ardından sadece saygınlığını kaybetmekle kalmamış karısı tarafından da terk edilmiş Ivan Drago tüm bu hayal kırıklıkları, yüz üstü bırakılmışlık duygusu içerisinde oğlunu tek başına yetiştirmiş, onun kendisinin yaptığı hataları yapmayan, kaybetmeyen bir dövüşçü olması için uğraşmış, bir nevi tüm anne babaların yaptığı gibi çocuğunu kendisinin olamadığı şeyleri kovalasın diye programlamış. Oğlu Victor'un hayatı da kendisinin bir parçası olmadığı bir müsabaka yüzünden dağılmış, hem annesiz kalmış hem de babasının yenik psikolojisiyle muhatap olarak büyümüş. İkisi de kanlı canlı, elle tutulur problemleri, travmaları olan, derinlikli karakterler haline dönüşmüşler. 30 yıl önce tam bir robot gibi sunulmuş bir karakterin bu halde portrelenmiş olması nereden bakarsanız bakın ilginç bir deneyim, o kadar ki keşke film bu karakterlerle daha fazla zaman harcasaydı diye düşünüyorsunuz film bittiğinde. Bu durumun oluşmasında oyuncuların katkısı da büyük. Dolph Lundgren yıllanmış bir şarap gibi, yaşıyla orantılı ve boyutları olan karakterlere büründüğünde ne kadar etkileyici olabileceğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl "Aquaman"de de rol alarak belli bir sükse yaptı,inşallah bu ivmesini kaybetmez. Ama filmin esas yıldızı Florian Munteanu. Hem fiziksel olarak resmen perdeyi kaplayan bir görselliğe sahip hem de yukarıda bahsettiğimiz yetim ve buruk çocukluğun izlerini bakışlarına yansıtabilmeyi başarmış, etkileyici bir oyunculuk performansına da. 


Creed cephesi de psikolojik olarak iyi ele alınmış, en azından erkekleri. Adonis hem intikam hırsıyla tutuşuyor hem de aynı akıbete maruz kalıp kalmayacağının şüphesiyle cebelleşmekte,özellikle yeni kurmakta olduğu çekirdek ailesini düşününce. Rocky zaten aynı travmayı yeniden yaşamamak için tümüyle muhalif bu karşılaşmaya. İkisinin de içine düştükleri çelişkileri idrak edip hak vermenizi sağlıyor film. Creed'in kız arkadaşı ve annesi için aynı yönde bir gayret gösterilmemiş maalesef. Kocasını bir boks maçında kaybetmiş bir kadının oğlunun da benzer bir yolda ilerlediğini görürken biraz daha tedirgin olmasını bekliyor insan. Hakeza Tessa Thompson'ın karakteri de tüm o maç draması ve üstüne yeni bebeğin gelişinin arasında yeterince iyi işlenememiş. Ama gerek Phylicia Rashad gerek Thompson ellerindeki malzemeyle iyi iş çıkarmışlar. Michael B.Jordan da artık bu filmle star kumaşına sahip sahip olduğunu tescillemiş, en azından benim gözümde. Çok devasa batırmadığı müddetçe geleceğin Denzel'ı gibi duruyor desem abartmış olmam herhalde. Milo Ventimiglia ve Bridgette Nielsen'in cameoları da hoş birer dokunuş filme dair.


Stallone Rocky rolünde her zaman olduğu gibi bilge ve sevecen, her "Rocky" filminden sonra olduğu gibi burada da keşke daha fazla vakit geçirebilsek denilen bir performans sergilemiş. Yarattığı karakterin 40 yılı aşkın bir süre sonra yeni bir serini oluşumuna yol verdiğinin gururu ve bilinciyle bir nevi farewell moduna sokmuşlar karakteri ki kendi de geçenlerde artık bunun son rodeosu olacağı yönünde bazı ifadeler kullandı. Zirvedeyken bırakmak en iyisi tabi. Ama oğlu ile olan ilişkisinin kopuk tasvir edilmesi kötü bir hikaye hamlesi. "Rocky Balboa"da zaten iki karakterin tekrar bir araya gelişleri güzel bir şekilde tasvir edilmişti, "Creed" tüm o kanser muhabbeti esnasında Rocky Jr.'a yer vermeyerek bunu yerle bir etmişti, bu film iyice tüy dikmiş. Tamam Creed filmlerinin süre giden baba-oğul temasına uygun hale getirmek istemişler ama olmamış.



Hikaye yapısının iyi kurulduğunu düşünsem de filmin yumuşak karnı olan kaptan koltuğu bu artıları biraz gölgede bırakıyor. Şöyle ki Steven Caple bir Ryan Coogler değil. Dövüş sahneleri ve antrenman montajları bir Rocky filminin olmazsa olmazlarıdır ve ilk filmde Coogler müthiş kotardığı bölümlerdi bu sekanslar ama devam filmi bu alanda insanın hevesini kursağında bırakıyor. Başta kendi yöneteceği duyurulan Stallone hiç ipi elden bırakmasaymış keşke dedirtmedi değil. Hadi dövüşler bir şekilde idare etse de antrenman kısımları resmen hayal kırıklığı. Bu noktada suç ortağı da filmin müziklerini yapan Ludwig Goransson. İlk filmde "Fighting Strong" gibi parçalarla izleyicinin kanın kaynatmayı başarmıştı ama burada sahnelerin gücünü azaltma başarısına imza atmış. Ve ilk filmde arada bir şekilde iyi kaynayabilmiş Hiphop ve R&B dokunuşları bu filmde kulak tırmalar hale gelmiş. Final maçında Adonis'in önünde şarkı söyleyerek ringe giren Tessa Thompson'ın filme eklediği rüküşlük ve amelelik hissiyatına hiç girmeyelim zaten.


Ama gene de hemen hemen her alanda öncülünün gerisinde kalmayı başarsa da ayaklarının üstünde durabilen ve seriyi olumlu yönde ileriye taşıyabilen bir film "Creed 2". Özellikle final maçının neticesi dokunaklı ve anlamlı olmuş. Dolph Lungren'in geçenlerde bir röportajında bahsettiği bir kesilen sahne var ki keşke çıkarılmasaymış dedim okurken. Herhalde Drago'ya dair uzun vadeli bazı planlar söz konusu ki eklememeyi tercih etmişler. "Rocky" de nemesis ini dosta dönüştürerek hikayesini kan eklemeyi başarmıştı. Bakalım "Creed" ne yönde bir seyir izleyecek.