Salı, Ocak 24, 2023

And Soon the Darkness (2010) - Marcos Efron


İki yakın arkadaş Stephanie (Amber Heard) ve Ellie (Odette Annable, ya da o zamanki adıyla Odette Yustman) Arjantin'de bisiklet turu yapmaya karar vermiş iki yakın arkadaş. Karar vermekle kalmayıp turun sonuna yaklaşmış durumdalar hatta. Steph ikilinin daha aklı başında olanı, Ellie de hafifmeşrep, özgür kız. Konakladıkları küçük kasabanın barında kafayı bulan Ellie'nin oynak hareketleri herkesin dikkatini çekiyor, hatta gecenin ilerleyen dakikalarında iğfal edilmekten kendileriyle aynı otelde kalan bir başka Amerikalı Michael'in (Karl Urban) yardımıyla kurtarıyor kendini. O kadar içiyor ki ertesi sabah kasabadan o gün kalkan yegane otobüsü kaçırmalarına sebep oluyor. Battı balık yan gider deyip bir şelale kenarında sere serpe güneşlenerek zaman öldürmeye karar veren ikili bir sebepten kavga ediyor ve Steph bisikletini de alıp gidiyor. Bir süre sonra sakinleşip geri geldiğinde ise arkadaşının ortalıktan kaybolduğunu görüyor. Aranıp taransa da arkadaşının izine rastlayamayan Steph, ne kasaba ahalisinden ne de yörenin kolluk kuvvetlerinden gerekli desteği göremeyince çareyi ister istemez ne idüğü belirsiz hemşerisi Michael'den yardım istemekte buluyor.


2000'lerde Hollywood'un kapıldığı bir yeniden çevrim hastalığı vardı. O yıllarda feci sükse yapan Uzakdoğulu korku filmleri, eski Amerikan korku klasikleri, neredeyse hepsi bu remake dalgasından nasiplerini aldılar. O kadar haşin bir şekilde kullanıldı ki bu kaynak 2010'lar ile birlikte yeniden çevrimler öldü bile denebilir. Bu akımın nihai örneklerinden biri "And Soon the Darkness". Robert Fuest isimli bir yönetmenin elinden çıkma, 1970 tarihli aynı isimli filmin yeniden çevrimi. Ben iyi kötü belli bir film kültürüne sahip birisi olarak bu filmi ne izledim, ne de ismini duydum. İnternetten anladığım kadarıyla belli bir saygınlığı olan bir yapımmış ama çok meraklıları dışında çoğunluğun adını sanını duyduğu bir film de değil belli ki. Yani, çok bilinen bir işi yeniden çekmektense böyle korku tarihinin ücra köşelerinden çıkarılmış antikaları değerlendirmeye çalışmak daha mantıklı tercih bir yerde, hiç bir fikre sahip olmayınca herhangi bir beklenti de olmuyor, haliyle önyargısız bir şekilde ekran karşısına oturup keyif alma olasılığı daha yüksek. Ama aynı zamanda remake edecek kaynak bulmada yapımcıların ne denli zorlandıklarına da bir işaret.


Merkezine ikisi de şahane güzellikte bir çift aktristi alıp ilk perdesi itibariyle makul miktarda kendilerini temaşa etmemize izin veren film hedeflediği seyirci kitlesini ilk 30 dakkada koltuğunda tutmayı garantiliyor bu şekilde. Yustman'ın ahleki düşük karakterinden illa ki başına bir şey geleceğini biliyoruz zaten. Bekaret durumunu tam olarak bilmesek de ne hikmetse seks delisi gibi görünen bir yakın arkadaşa sahip olsa da aynı ölçüde sekse meraklı olmadığı intibasını edindiğimiz Heard'ün karakteri elbette ki kadın tacirlerinin ilgisini çekmiyor, biraz da eskinin korku sineması kaidelerine sadakat vesilesiyle. Dünyadaki en aşağılık insan tipi olsalar da onların da bir raconu olduğunu ima etmeye çalışıyor belki de filmciler, kim bilir. Zaten kızların teşnelik düzeyleri bir yana, tanımadığın bir ülkenin dağ başında bisiklet turuna çıkmak ne zaman iyi bir fikir olmuştur merak etmekteyim. Hele hele bunu şortlu/bikinili şekilde ortalarda gezinip yöre delikanlı popülasyonu ile fingirdeme düzeyine getirirseniz vay halinize ki gerizekalılığı ile orantılı bir şekilde talihsiz olan Odette'in akıbeti de pek iç açıcı olmuyor maalesef. Neyse ki arkadaşı peşini bırakmıyor da bir şekilde kendini kurtarıyor ama kurtarılana kadar da bir nebze hırpalanıyor ister istemez. Filmin seyri de Odette'in mevcudiyeti ile paralel, ne zamanki kendisi piyasadan çekiliyor, film de sıkıcılaşmaya ve fazla klişe olmaya başlıyor. Milletin yatağına hacet gidermediği eski zamanlarda Heard bir şekilde kendini izletmeyi başaran bir aktristti, burada da elinden geleni yapıyor ama yetmiyor. Prodüksiyon kalitesi de bir DTV filmi için fena değil aslında. Guillermo Del Toro, Hideo Nakata, Derek Jarman ve Taylor Hackford gibi birbirinden eklektik isimlerle çalışmış Gabriel Beristain gibi bir görüntü yönetmenine sahip olunması sayesinde belli bir görsel kalite yakalanmış. Fakat senaryonun ilhamdan yana nasipsizliği gerek teknik kadronun gerekse de Heard ve Yustman'ın diri vücutlarının emeklerini boşa çıkarıyor. Vakit öldürmek için kullanılabilecek daha kötü yollar yok mu? Var elbette. Sonuçta güzelliğinin zirvesinden bir Odette ve Amber'dan bahsediyoruz ama aynı zamanda PG13 bir yapım bu, yani onun gideri de bir yere kadar.