Pazar, Ağustos 29, 2010

The Expendables


Sylvester Stallone her ne kadar kariyeri boyunca niteliği tartışılır birçok filme imza atmış, oyunculuğunun çapının çoğu zaman sorgulanmasına neden olmuş, siyasal duruşuyla da yer yer kamuoyunda antipati tohumları ekmiş olsa da bizim kuşağın çocukluğuna dair en önemli figürlerden biridir. Bizden öncekiler videodan, bizden sonrakiler bilgisayardan nasiplenirlerken, biz aradakiler film izleme kültürünü televizyon vesilesiyle edindik. O dönem kanalların en sıklıkla başvurduğu filmler de "The Expendables"ın yadetmeye yeltendiği tarzda aksiyon filmleriydi. Bu yapımların belki büyük bir kısmının çok da hatırlamaya değer örnekler olduğu iddia edilemese de, bu dönem filmleri belki çocukluğun verdiği naifliktendir bilinmez keyifli birer hatıra olarak hafızamıza kazınmıştır. Tabii bu filmlerin starları olan Stallone, Schwarzenegger, Van Damme gibi isimler de nostaljik birer figür hüviyetini kazanmışlardır.


"The Expendables"ın kadrosunda Van Damme yok, ki filmin yaratmak istediği duygu açısından büyük bir eksiklik. Fakat neticede yapılacak birşey de yok, zira Van Damme gelen teklifi reddetmiş. Ben olsam, her ne kadar kuşak olarak Stallone ile Statham arasına tekabül etse de, Marc Dacascos'a da teklif götürürdüm. Kim bilir, belki şu aralar söylentileri iyice kızışan devam filminde bu isimler de kadrodaki yerlerini alırlar.


Bir grup paralı askerin Güney Amerika'da bir diktatörü devirmek için kiralanmalarının hikayesini anlatan "The Expendables", öncülünün çağrıştırdığı üzere (beklenilenin aksine) amerikan dış siyasetine çanak tutan bir film değil. Hatta Eric Roberts'ın karakteri vasıtasıyla bir ölçüde eleştirel bir tutum takınıldığı bile söylenebilir. Gerçi bunun ne derece önem taşıdığı da tartışılabilir çünkü "The Expendables" çıkış fikrinden kast seçimlerine kadar tüm tasarımıyla hikaye merkezli olmaya uygun bir film değil. Aksine, anısına saygı duruşuna bulunduğu dönem filmlerinin kaliteli örneklerinde olduğu üzere hikaye şablonunu vadettiği aksiyon ve eğlenceyi perdeye taşımak için mazeret olarak kullanması gereken bir film. Ne var ki Stallone'nin filmi ilk yarısı itibariyle bu kaideden uzakta bi seyir izliyor, bir iki çok başarılı aksiyon sahnesi dışında filmin sarktığı ve yer yer sıkıcılaştığı bir ilk yarı ile karşılaşıyoruz. Bu durumun oluşmasında Sly'ın Dave Callaham ("Doom", "Horsemen") ile ortaklaşa yazdığı senaryonun payı da var. Her ne kadar sinema tarihine Rocky gibi bir fenomeni armağan etmiş olsa da Stallone'nin yazar olarak yeteneği çoğu kez tartışılmıştır. Burda da dialoglar, hikaye akışı ve karakter gelişimi açısından sorunlu bir işçilik söz konusu. Sly'ın yönetmen olarak performansı bile aksiyon sahnelerinin dışında vasat bir seyir izliyor, dialog sahnelerinde gözlere odaklanan çerçevelemeler yapmak gibi garip tercihlerde bulunulmuş.


Öte yandan filmin ikinci yarısı tüm bu aksayan noktaları temize çıkarıyor çünkü "Expendables" bu bölümde varoluş sebebini hakkıyla ifa edip tam gaz bir aksiyon şölenine dönüşüyor. Az konuşup çok icraatin yapıldığı; gayet şık tasarlanmış dövüş sahneleri, birbiri ardına patlamalar, soluksuz silahlı çatışma yoğunluklu bu bölümün ardından hitap edilen kitlenin beklentileri karşılanarak keyifli ve tatmin olmuş bir biçimde seyirci salondan uğurlanmış oluyor. Stallone'nin yönetmenlik performansı da aksiyon sahnelerinde şaha kalkıyor ve böylesi bir projenin hakkını en doğal biçimde verebilecek isimlerden bir olduğunu ispat ediyor. Eldeki kadronun ekran personalarını da yapımın en önemli kozlarından biri. Sırf Stallone, Rourke, Statham ve Li'yi aynı sahnede seyretmek ya da Schwarzenegger ve Willis'in cameo yaptıkları artık meşhur hale gelmiş kilise sahnesi için bile izlenebilecek bi yapım.


Filmin göz alıcı oyuncu kadrosunda en dikkat çekici performansı sergileyen isimse Mickey Rourke olmuş. Aslında kariyeri  aksiyon filmlerinin yoğunlukta olduğu bir aktör olmasa da Sly ile olan ahde vefa ilişkisi neticesinde (Stallone "Get Carter" filminde başrollerden birinin o dönem kimseler yüzüne bakmadığı Rourke'a verilmesini sağlamıştı) kadroda yer alan Rourke, özellikle filmin en iyi yazılmış sahnesi olan Bosna ile alakalı monologta ne derece üst düzey bir oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Verdiği röportajlarda projede yer almaktan ne kadar mutlu olduğunu sık sık ifade etmekten geri durmayan Jason Statham da bu memnuniyetini performansına yansıtmayı başarmış. Filmde ilk belirişini son derece cool bi hareketle yapmasından mıdır nedir ben Dolph Lundgren'i izlemekten de büyük keyif aldım, Rourke'tan sonra sarfettiği diyalogları ağzına en iyi oturtan isim oydu. Jet Li ise canlandırdığı karakterin iyi tasarlanmamış olması nedeniyle filmde sadece tekmeleriyle yer almış. Stallone'a gelirsek, her ne kadar kadronun diğer isimleri yanında performansı biraz durağan gözükse de gene de takdir etmek lazım, o yaşında türlü türlü aksiyon sahnesinde yer almak her baba yiğidin harcı değil.


Filmin en baba sahnesi olarak tasarlanan ve pazarlanan "Kilise sahnesi" ise, nitelik olarak "Heat"deki De Niro-Pacino buluşması nispetinde bir kalite arz etmese de neticede klasik olarak kabul edilebilecek, tüm dünyadaki "fanboy"lar için önemli bir an. Yukarda da bahsettiğimiz üzere planlanan devam filminde baş kötü adam rolünün Willis'e gitmesi de gündemdeymiş zaten, hayırlısı...


Doğası gereği katıksız aksiyon seyircisini hedef kitle olarak seçen "Expendables"ın beklentilerimizi tümüyle karşıladığını söylemek mümkün değil, daha akıcı bi senaryoya sahip bi film herkesin tercihi olurdu heralde. Fakat ortaya çıkan sonuç tümüyle bir hayalkırıklığı olmaktan da fersah fersah uzak, oyuncuları ve aksiyonuyla tekrar tekrar izlenebilecek bir yapım olmuş. Kariyerinde resmen bi rönesans gerçekleştirmeyi beceren Sly, bu ilerleyen yaşında birbiri ardına doğru hamleler yapmaya devam ediyor. İnşallah şu yıllardır sözünü ettiği Poe biyografisini hayata geçirmeye karar verir de biz de çok da şikayetçi olduğumuzu söyleyemiyeceğimiz aksiyon ikonu kimliğinden farklı bi çalışmasını seyretme imkanı buluruz.