Perşembe, Eylül 02, 2010

Roman Polanski: Wanted and Desired


Roman Polanski'nin çalkantılarla bezeli hayatının en civcivli kısımlarından birini kendine malzeme eden başarılı bir belgesel. Çoğu insanın malumudur ya mevzuyu bi kere daha hatırlamak gerekirse; 1977 yılında Polanski 13 yaşında bi kıza cinsel ilişkiye girmekten tutuklandı. Daha doğrusu başta aralarında tecavüzün de bulunduğu altı ayrı suçtan yargılanıyordu ama daha sonraları Polanski'nin suçluluğunu kabul etmesi üzerine sadece reşit olmayan biriyle ilişkiye girmekten suçlu bulundu. Eyalet hapishanesinde 90 gün psikiyatrik gözetim altında tutulmasına karar verildi ama 42 günün sonunda salıverilmesi amerikalılarda yeterince ceza çekmediği hissiyatı oluşturdu. Tekrar yargılanacağını aklı kesen Polanski de soluğu avrupada aldı, o gün bugündür de ABD'ye ayak basmış değil.


Steven Soderbergh'in yapımcılığında, Marina Zenovich'in yönetmenliğinde çekilen "Wanted and Desired", Polanski'nin tutuklanması ile açılıyor, Avrupa'ya kaçışı ile de son buluyor. Arada geri dönüş kabilinden yönetmenin hayatındaki travmatik hadiselere de değiniliyor ki adamın psikolojik altyapısı hakkında fikir sahibi olunsun. Zaten ailesini yahudi soykırımında kaybetmiş, hamile olan eşi (güzeller güzeli Sharon Tate) Manson çetesince katledilmiş bir adamdan bahsediyoruz. Özellikle ikinci hadise sadece yönetmenin hayatında değil o dönemin dünyaya bakış açısı göz önüne alındığında da travmatik etkileri olan bir hadise. Dünyayı değiştirebileceğine inanan, özgürlükçü, kural tanımaz çiçek çocuklarının hakim olduğu 60'lı yılların sonunda gerçekleşen Tate'in katliamı, belgeselde de ifade edildiği üzere o dönemin bitişini belgeleyen, insanların kendi evlerinde dahi kendilerini güvende hissedemeyeceklerini tüm dünyaya ispat eden bir hadise olmuş.


Belgesellerin ne derece tarafsız olduğu ya da olabileceği tartışmaya açık bir konuysa da "Wanted and Desired" bu manada kıvamında bi çalışma denebilir, 13 yaşında bi kızı iğfal etmiş bi adama karşı tarafsız kalmak gerekir mi o da ayrı bir tartışma konusu tabii. Polanski'nin işlediği bu yüz kızartıcı suçtan ötürü ABD mahkemelerinde yargılanma sürecini Polanski'yi yargılamadan aktaran belgeselin kötü adamı olarak amerikan yargı sistemi ve davayı yürüten yargıç seçilmiş. Davalı, davacı, onların avukatları, savcı vs. davaya bi şekilde dahil olmuş herkesin görüşüne başvuran yapıt, son tahlilde izlemesi bir hayli keyifli, kişiler ve vakıalar üzerinden ele aldığı döneme bi şekilde ışık da tutan, türünün iyi örneklerinden bi çalışma.