19 uncu yüzyılın sonları ve Hope ismindeki küçük kasaba çok güzel hasat vermesiyle ünlü olmuş bir yer. Kasaba halkı bunun kerametini vaizleri Jonas Hathaway'de (Nick Chinlund) buluyor zira kendisi yoğun biçimde dua etmesinin yanı sıra tarlaları korkuluklarla doldurup kargaların dadanmasının önüne geçmesiyle de öncü bir kişilik. Gel gör ki bir noktada kargalar korkulukların o kadar da korkutucu olmadığını keşfediyor ve ekini mahvediyorlar. Vaiz de gayet makul bir şekilde sorunun çözümünün kasabadaki günahkarları çarmıha gererek onları korkuluk olarak kullanmaktan geçtiğine kanaat getiriyor, kargalar da bu görüntü karşısında hakikaten de ilişmiyorlar ekinlere! Vaiz bununla kalmıyor, kıyametin yaklaşmakta olduğunu rüyasında gördüğünü de beyan ediyor ve kasabalının yer altındaki sığınaklara yerleşmesini emrediyor. Yukarıda kıyamet ne alemde, kopuyor mu kopmuş mu diye baksın diye yolladıkları kız çocuğu denileni yapmayıp komşu kasabayı duruma uyandırınca işlerin rengi değişiyor tabii. Kızgın bir kalabalık toplanıp vaizi yakalıyor ve çarmıha germek yetmez diyerek bir de yakıyorlar kendisini.
Öte yandan görünüşe bakılırsa Hathaway tüm bu olacakları öngörmüş ve muritlerine bazı talimatlar bırakmış ki 100 yıl sonra dirilebilsin. Neden 100 yıl? Belli değil. Üfürükçü bir vaiz hangi kerametine binaen tekrar dirilebiliyor? Onu da bilen yok. Gel gör ki toplu histeriden muzdarip dönemin kasaba halkı kasabayı terketmek gibi makul fikirler şöyle dursun, bu direktifleri harfiyen takip etmekle kalmayıp sonraki nesillerini de bu saçmalığa inandırmayı başarmışlar. Talimat ney? Vaizin işgal edebileceği bir kişi bulmak? Peki bu bedende aradığımız başat özellikler neler? Birincisi bakire bir anadan doğma olması, haliyle. Diğeri de annenin vücudunda haç dövmesi olan bir Jaimie Alexander bedenine sahip olması. Akli melekeleri sorgulamaya açık olsa da ağzının tadını biliyor orası kesin.
Alexander'ın hayat verdiği Liz Chambers ülkeyi baştan başa gezerken arabası bozulunca yolu Hope kasabasına düşen talihsiz bir kişilik. Başta bu kasaba hakkında bizim sahip olduğumuz malumattan mahrum olduğu için kasaba ahalisinin niye kendisine dik dik baktığına anlam vermekte güçlük yaşasa da kasaba tarihi üzerine bir haber yapmak üzere orada bulunan Sarah isimli gazetecinin sayesinde tez vakitte seyirciye yetişiyor. Efsaneye göre mısır tarlalarına hala vaizin ruhu musallat olmakta ama bu bilgi tabii ki Sarah ve yeni kankası Liz'i bir mısır tarlasına gidip derme çatma bir korkuluk yaparak fotoğraf çekimi yapmaktan alıkoyamıyor. Mevzubahis korkuluk nezdinde canlanan vaiz Hathaway Sarah'yı öldürüp çarmıha gerince Liz hatasını anlıyor elbette ama biraz geç kalmış oluyor tabii. Çok geçmeden kasabalı da asıl niyetlerini kendisine açık ediyorlar zaten; "müsaade et de şeyhimiz/vaizimiz senle bir yol cima eylesin ki doğacak bebek bedeninde yeniden boyutumuza teşrif etsin kendisi".
Şimdi ben de yeniden dirilecek olsam ve Jamie Alexander gibi bir materyalle çalışacak olsam tabii ki önce kendisi ile doya doya seksimi yapıp akabinde karnına yerleşmek isterim, her manyak din adamının üzerinde mutabık kalacağı bir konsept bu. Gene de benim dışımdaki seyirciye bu neden böyle olmak zorunda, sekssiz neden olmuyor gibi şeyler açıklama zahmetine girmiyor film. Vaizimiz korkuluklara nüfuz edebiliyor, filmin bir noktasında kasabanın şerifinin vücuduna girmeyi de başarıyor, ama iş Jamie Alexander'a gelince seks etmeden olmuyor tabii, uyanık. Kasaba halkı da efsunlandı da mı bu kadar mallaştı, orası da muallak mesela. 100 yıl önce kıyamet kopacak dedi fason çıktı işte, ikinci kere gelmeyi başarsa ne değişecek, misali sorularla ilgilenilmemiş hiç. Yönetmen-senarist David Benullo, hikayesine derme çatma da olsa makul bir arka plan koymak yerine a'dan b'ye ilerlesin diye saçma olup olmaksızın her noktada yeni bir kural uydurmuş anlaşılan.
Liz, "siz deli misiniz, ne bakiresi, ben ohoo kaç zaman oldu" minvalinde bir cevap verdiğinde daha da sapıtıyor bu mal güruhu ve 8-9 yaşlarında bir Chloe Grace Moretz'in canlandırdığı kız çocuğuna dikiyorlar gözlerini ki Hathaway bununla çiftleşsin. Daha da bakiresini bulamayız dediler büyük ihtimal. Başlarda korkuluklar nezdinde belli bir gerilim düzeyi yakalandıysa da
kasabalının mevzuya dahlili ve çok da geçmeden bertarafı ile birlikte bu
seviyeyi taşıma görevi iblis şerife kalıyor ki bu noktada soluğu
kesiliyor zaten filmin. Zaten korkuluk da küçük kızın kibritiyle kül
oluyor finalde. Bütçesini de dijital kamera ile yakalandığı belli olan
görselliği ile ele güne göstermek durumunda kalan film, senaryosunun
açıklarını görüntüleriyle de sıvamış oluyo böylelikle. Sadece çok, çok,
çok boş vakti olup da korku filmi olsun, çamurdan olsun mantığı
çerçevesinde hayatını sürdüren kişiliklere tavsiye edilebilecek bir
deneme.