Çarşamba, Temmuz 06, 2011

hope of the existence of the divine...



John Anderton: It's better if you don't think of them as human.
Danny Witwer: No. They're much more than that. Science has stolen most of our miracles. In a way, they give us hope, hope of the existence of the divine. I find it interesting that some people have begun to deify the Precogs.
John Anderton: The Precogs are pattern-recognition filters, that's all.
Danny Witwer: Yet you call this room "the temple".
John Anderton: Just a nickname.
Fletcher: The oracle isn't where the power is, anyway. The power's always been with the priests, even if they had to invent the oracle.
John Anderton: You guys are nodding like you actually know what the hell he's talking about.
Jad: Well, come on, Chief. The way we work, changing destiny and all, I mean, we're more like clergy than cops.
John Anderton: Jad?
Jad: Yeah?

John Anderton: Go to work. All of you.
Danny Witwer: Sorry. Old habit. I spent three years at Fuller Seminary before I became a cop. My father was very proud.
John Anderton: What does he think about your chosen line of work?
Danny Witwer: I don't know. He was shot and killed when I was 15 on the steps of our church in Dublin. I know what it's like to lose someone close, John. 'Course, nothing is like the loss of a child. I don't have any children of my own, so I can only imagine what that must've been like. To lose your son - in such a public place like that. At least now you and I have the chance to make sure that kind of thing doesn't happen to anyone...
John Anderton: Why don't you cut the cute act, Danny boy, and tell me exactly what it is you're looking for?
Danny Witwer: Flaws.
John Anderton: There hasn't been a murder in 6 years. There's nothing wrong with the system, it is--
Danny Witwer: Perfect. I agree. But if there's a flaw, it's human. It always is.

- Onlara insan gözüyle bakmamalısın.
- Hayır, onlar insandan çok daha fazlalar. Bilim, mucizelerimizin çoğunu bizden aldı. Bir bakıma bize umut veriyorlar. İlahi bir gücün var olduğu umudunu. Bazı insanların kâhinlere tapmaya başlamasını ilginç buluyorum.
- Kâhinler birer algılama filtresidir, o kadar.
- Evet ama siz bile bu odaya "Tapınak" diyorsunuz.
- Sadece bir yakıştırma.
- Güç kehanetlerden gelmez. Güçlü olan papazlardır. Kehaneti onlar icat etmiş olsalar bile.
- Gerçekten söylediklerini anlıyormuş gibi kafanızı sallıyorsunuz.
- Hadi ama Şef. Şu kader değiştirme olayları filan...Yani bizler polisten çok rahip gibiyiz.
- Jad.
- Evet.
- İşinize dönün. Hepiniz.
- Özür dilerim. Eski alışkanlık. Polis olmadan önce 3 yıl boyunca Fuller vaazlarına katıldım. Babam gurur duymuştu.
- Seçtiğin meslek hakkında ne düşünüyor?
- Bilmiyorum. 15 yaşımdayken Dublin'deki kilisemizin basamaklarında vuruldu ve öldürüldü. Yakın birini kaybetmenin ne demek olduğunu iyi bilirim John. Tabii, hiç bir acı evlat acısına benzemez. Benim hiç çocuğum yok. Ben bu acının neye benzediğini sadece tahmin edebilirim. Oğlunu öyle halka açık bir yerde kaybetmek.
En azından şu anda elimizde böyle bir şeyin başkasına olmasını önlemek için fırsat var.
- Neden gevezeliği kesip gerçekte ne aradığını anlatmıyorsun Danny?
- Kusurlar.
- 6 yıldır hiç cinayet işlenmiyor. Yanlış giden hiç bir şey yok. Sistem--
- Mükemmel. Kabul ediyorum. Eğer bir kusur varsa insanidir. Bu her zaman böyledir.

Minority Report (2002) - Steven Spielberg