Cuma, Temmuz 29, 2011

Heart of the Beholder (2005) - Ken Tipton


1980 yılında bilgisayar teknisyenliği yapmakta olan Mike Howard (Matt Letscher) bir hastanede hemşire olarak görev yapan ve aynı zamanda da hamile olan karısı Diane'i (Sarah Brown) tüm aile tasarruflarını harcayarak doğup büyüdüğü St.Louis'de ilk ve tek video kaset kiralama dükkanını açma yolunda kullanmaları için ikna etmeyi başarır. İşler başta biraz yavaş gitse de binlerce dolar değerinde film kiralayan Chuck Berry isimli müşterileri sayesinde düzlüğe çıkmayı başarırlar. Aradan 8 yıl geçtiğinde Mike'ın rüyası gerçek olmuştur, dükkan müşteriden geçilmez hale gelmiş, Mike da paraya para dememeye başlamıştır. Fakat zamanla mağazadan kiralanan bazı filmler kasabanın tutucu kesiminin dikkatini çekmeye başlar, özellikle Citizens For Decency isimli grubun başını çeken rahip Brewer'ın (John Prosky). Grubun Mike ve dükkanı üzerindeki baskısı kademeli olarak bir artış gösterir, zira St.Louis'deki tüm diğer video kasetçiler gruptan yılarak Scorsese'nin "Last Temptation of Christ"ını raflarından indirmişler, bir tek Mike baskılara boyun eğmeyi reddetmiştir.


Mağazanın önünde başlayan protestolar ve boykotlar zamanla mağaza çalışanlarına baskı uygulayarak istifa ettirmeye, vandallığa ve Mike'ı küçük kızı Molly (Chloe Grace Moretz) ile tehdit etmeye kadar varır. Grup bununla da kalmaz, fahişelerle düşüp kalktığını öğrendikleri bölge savcılığı için yarışan Eric Manion'ın (John Dye) kampanyasına destek atıp karşılığında da Mike hakkında müstehcenlik suçlamasıyla soruşturma açması noktasında şantaj yaparlar. Açılan bu soruşturma sonrasında tüm kaseetlerine el konulan Mike mahkemenin sonucunda aklanmayı başarsa da tüm bu olumsuz gelişmeler mahkeme masraflarıyla falan birleşince iflas etmenin önüne geçemez, ailesi de bu noktada kendisini terkeder. Bu mevzu başında hem işinden hem eşinden olan Mike de kendisini bu duruma düşürünlerden intikam almak için kollarını sıvar.


Yönetmenin kendi yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak yazıp yönettiği bir filmmiş bu. Yönetmen dediğim de 1998'de iki gencin ilk sevişmelerini canlı yayınlayacaklarını duyurdukları "ourfirsttime" isimli bir site açıp henüz internetin çocukluk zamanlarında böyle şeylere aşina olmayan abaza halktan baya bir para yolarak gündem olmuş bir adam. Bunun dışında ufak tefek rollerle sinema dünyasına da dalıp bağımsız mağımsız bir film çekecek kadar da bir çevre edinmeyi başarmış anlaşılan. Bütçesine göre hikayenin geçtiği yılları otantik bir şekilde yansıtmak için azami gayretin gösterildiği bir yapıma da imza atmış sonuçta.


Öte yandan ifade özgürlüğü ve bunun Amerika gibi demokratik geleneklerin oturmuş olduğu ülkelerde bile ne denli pamuk ipliğine bağlı olduğu gibi hususlar üzerinden ilerleyen film bu ağır temalarına nispetle biraz hafifmeşrep bir çalışma olmuş. Yani teoride bunda yanlış bir şey yok ama böyle olguları mizahi bir şekilde irdeleyebilmek için belli bir yetenek düzeyine sahip olmak lazım ve ilk ve tek filmini çekmiş bu adamın kalibresini aşan bir şey bu. Filmin kötü karakterleri şişirilerek tasarlanmış ve abartılı oyunculuklarla pekiştirilmiş olmasının yanı sıra ritim noktasında bir hayli tutarsızlıklar söz konusu. Mike'ın intikam süreci az buçuk nereye gideceğini tahmin edebildiğimiz bir şekilde ilerlese de gerçekleşmeleri gereksizce uzun bir vakit alıyor. Tüm bunlar bir araya geldiğinde ortaya, vaaz vermekten kaçınma noktasında takdire şayan olsa da kendini çok da ciddiye almaması vermek istediği mesajın izleyicide çok iz bırakmamasına da vesile olan bir film ortaya çıkıyor. Chloe Grace Moretz'in kariyerinin ilk filmi olması dışında günümüze kadar uzanan bir vasfı yok ne yazık ki.