Pazartesi, Temmuz 30, 2018

Our House


Mucitliğe meraklı Ethan (Thomas Mann) kız arkadaşı Becca (Nicola Peltz) ile birlikte kablosuz elektrik üreten bir aleti geliştirmekler meşguller. Fakat bir gün gelen bir kara haber Ethan'ın hayatını değiştiriyor ve ebeveynlerinin ikisinin birlikte hayatlarını kaybetmesi sonucu üniversiteyi bırakıp iki kardeşinin bakımını üstlenmiş olarak buluyor kendini. İçindeki ilim aşkından da uzun süre ayrı kalamıyor ama ve bir süre sonra tekrar icadı üzerine çalışmaya başlıyor. Fakat bir süre sonra bu aletin elektrik üretmekten ziyade başka boyutlardan varlıkları bu boyuta getirmeye yaradığını keşfediyorlar ailecek ve küçük kız kardeşi anne babası ile iletişime geçtiğini söylemeye başlıyor. Olayların iç yüzünün göründüğü gibi olmadığının anlaşılması çok uzun sürmüyor tabii.


Ben bunu orjinal bir korku filmi diye izlemiştim ama 2010 yapımı "Ghost From The Machine" diye bir filmin yeniden çevrimiymiş. Halihazırda Amerikan yapımı olan bir filmi neden sebep yeniden çevirme ihtiyacı hasıl olmuş tam çözemesem de 2011 dolaylarında Universal filmin haklarını satın almış ve "Moon"un senaryosu ile sükse yapmış Nathan Parker'a senaryo yazma işi devredilmiş. 2016'ya kadar projede bir tıkırdama olmamış ve yönetmen adayı olarak seçilen ilk isim projeyi terketmiş, yerine de Anthony Scott Burns diye birisi getirilmiş. Oyuncu kadrosu da bu süreçte yavaş yavaş oturmaya başlamış ve o yıl içinde çekimlere başlanmış. Filmin müziklerini yapacak iken projeden çekilen Electric Youth'un söylediklerine bakılırsa yönetmen ile stüdyo prodüksiyon sürecinde pek iyi geçinememişler. Zaten Burns de filmin gösterimlerinde pek gözükmemiş, yapımın görüntü yönetmeni hanesi de boş ilginç bir şekilde.


Artık niyetlenilen neydi de neticede ortaya bu film çıktı bilemesek de nihai yapım eli yüzü düzgün bir korku gerilim öyküsü olmakla birlikte unutulmaya da mahkum, çok iz bırakmayan bir film. Orjinal yapımı izlemedim ama netten okuduklarım kadarıyla senarist Parker'ın özgün hikayenin temel bir iki öğesini koruyup elinden geldiğince değişik bir öykü anlatmaya çalıştığını görmek mümkün. Fena da bir hikaye olmamış aslında, başka bir yapımcı ve yönetmen elinde çok daha ürkütücü bir yapıt ortaya çıkartılabilirdi belki. Belki de yönetmen Burns'un niyeti de tam olarak buydu ama gerçekletirmesine izin verilmedi, artık bilemiyorum. Sonuçta ilk yarısı itibariyle korkudan ziyade karakterler arası dinamikler ve drama ile ilgilenerek hikayesinin nefes almasına izin veren, ikinci yarısında da gerilimi yavaş yavaş arttırmayı başaran bir işçiliğe imza attığı söylenebilir. Elindeki de kifayetli bir oyuncu kadrosu var; kardeşleri oynayan Thomas Mann, Percy Hynes White ve ultra sevimli Kate Moyer yetenekli genç aktörler, fazla gözükmese de Nicola Peltz de güzelliği ile filme renk katıyor. Fakat yapımın bütçesi özellikle korku sahnelerinde acı verici şekilde kendisini belli ediyor ve bu noktada görsel efektlerden ziyade daha pratik çözümlerin peşinde koşulsaymış keşke diye düşünmeden edemiyor insan. Vakit öldürmek için müsait bir film vesselam