Salı, Temmuz 24, 2018

Robin Williams:Come Inside My Mind


Robin Williams'a dair en eski anım televizyonda "Hook"u izleyişim muhtemelen. "Cadillac Man" de olabilir, tam emin değilim. Sonrasında "Jumanji", "Good Will Hunting", "Mrs. Doubtfire" derken kendisi filmleriyle büyüdüğümüz aktörlerden biri olmuş, benim ve muhtemelen benle aynı yaş bir çok insanın gözünde nostaljik boyutları olan aktörlerden biri haline gelmişti. Bu sebeple 4 sene öncesinde hayatına son verdiğini duymuş olmak kendisinin filmleriyle büyümüş benim gibi birçok insanda şok etkisi yarattı. Üstelik Williams gibi etrafına ve izleyenlerine neşe saçan birini intihara neyin sürüklemiş olabileceğini merak etmek ve sonrasında kendisine Parkinson teşhisi konulduğunu ve beyninin kontrolünü kaybediyor oluşunun dehşetini kaldıramadığını öğrenmek acının üstüne tuz biber ekmişti.

Williams gibi küresel çapta sevilen bir isim hakkında bir belgeselin yapılması bir gereklilikti zaten ama bunu yapan kişinin Marina Zenovich olduğunu görmek güzel bir sürpriz oldu. Zenovich'i "Roman Polanski:Wanted and Desired" gibi bir filmden sonra takipten çıkarmamak lazımdı ama nasıl olduysa sonraki filmlerini izlemedim, "Wanted and Desired"ın devamı niteliğindeki "Odd Man Out"u bile. Polanski filmindeki ustalığını bu filmde de göstereceğine dair bir temenniyle filmi izledim ve üç aşağı beş yukarı aradığımı buldum diyebilirim.



Bu tarz bir belgeselden beklenecek şeylerden fazlasını vaat eden bir film değil gerçi "Come Inside My Mind". Robin Williams'ın çocukluğundan itibaren hayatının evrelerini ele alıp intiharıyla son buluyor. Bunu yaparken Williams'ın eşsiz yeteneğini  büyük bir saygı ve hayranlıkla kutlarken aynı zamanda kendi içinde cebelleştiği şeytanlarına değinmeden de geçmiyor. Sahnede ve ekranda büyük enerjiyle insanları eğlendirmeyi başarabilen bir adamın kendi kendine olduğu zamanlarda bağımlılık ve depresyonla mücadele ettiğini görmek iç burkan bir şey. Fakat Williams'ı dramatik bir özne haline getiren de bu iki yönlülüğü, iki zıt arasında salınan personasının enigmatik tarafı oluyor. Zenovich'in Robin Williams'ın eski röportajlarındaki ses kayıtlarını kullanarak filmin öznesini anlatıcı hüviyetine büründürmesi ve bir nevi kendi hikayesini anlatması için sözü Williams'a bırakması da isabetli bir tercih olmuş. 


3 evlilik yapmış olan Williams'ın ilk eşi ve bu evliliğinden olan oğlu dışında ailesinden filmde yer alan kimse yok. Bu ister istemez bir eksiklik arz ediyor ama neticede katılmak istemeyen birini zorla eklemeleri de söz konusu değil. Filmde yer alan herkes Williams'ın hayatına girdikleri sırayla beliriyorlar, bu kronolojik yaklaşım çerçevesinde Williams'ın yakın arkadaşları Billy Crystal, Whoopi Goldberg gibi isimleri filmin ortalarına doğru görebiliyoruz. Gerçi Goldberg'i çok da görüyoruz sayılmaz. Yönetmen Zenovich Goldberg'den daha fazla done edinmeyi umduğunu ama belki Williams'la olan ilişkisinin daha kişisel olmasından mıdır bilinmez bu isteğine ulaşamadığını belirtmiş röportajlarında. Merhum Christopher Reeve ile Williams arasındaki yakın dostluğun da kabaca üstünden geçmiş yönetmen mesela, ki Reeve'in felçli olduğu zamanlarda Williams'ın ona ne denli destek olduğu düşünülünce bence bu bir eksiklik, biraz daha üstünde durulsa daha hoş olacakmış. Ünlü isimlerden söz açılmışken bu tarz belgesellerin en çekici yönlerinin başında ünlü yönetmen ve oyuncu tayfasının mevzu kişi hakkında anılarını paylaştıklarını görmek oluyor genelde. John Cazale belgeseli "I Knew It Was You" gibi mesela, Pacino'dan De Niro'ya bir çok mesai arkadaşının aktör hakkında anektotlar paylaşmasını izlemek çok keyifliydi. "Come Inside My Mind" bu noktada biraz zayıf, Williams'ın yakın çevresi ekseninde ilerliyor ve yukarıda saydığımız isimlere ek olarak Steve Martin ve Mark Romanek dışında pek film dünyasından kimse yok. Halbuki kariyeri boyunca yaptığı filmleri düşününce bir Spielberg, Nolan, Gilliam, Pacino, De Niro, Damon-Affleck ikilisi vs. daha bir çok isme de yer verilebilir, bu isimlerin efsane aktör hakkında his ve düşüncelerini aktardıklarını görmek filmin kalitesini bir tık arrtırabilirdi.

Robin Williams'ın seven izleyicilerin kaçırmayacağı bir film bu, ama aktöre mesafeli olan birçok sinemaseverin de keyif alabileceği, Williams'ın iç dünyasına inmeyi başarıp bilmediğimiz yönleriyle onu bize tanıtmakta başarılı bir yapım olmuş. Eksiksiz değil, kusursuz hiç değil, ama son kertede kaybedilmiş bir dehayı anmak için güzel bir fırsat sunan,değerli bir çalışma