Cuma, Nisan 05, 2019

Transformers: The Last Knight (2017) - Michael Bay


"Age of Extinction"ın gişede iyi para getirmesi "franchise"sızlıktan kırılan Paramount'un gözünü daha yükseklere dikmesine sebep oldu ve  devam filmi için yeni fikirlerle gelmesi için Akiva Goldsman ile görüşmeye başladılar. MCU'nun alıp başını gitmesinden esinlenerek "Transformers"dan bir sinema evreni yaratmanın derdine düşen stüdyo, Bay ve Spielberg'le kafa kafaya verip bir yazar odası bile oluşturmuşlar. Bu ekipten çıkan iki temel fikir de "Kral Arthur" efsanesi ile 2.Dünya savaşı olmuş.


Bu sebeple daha filmin ilk sahnesinden öğreniyoruz ki Transformer'lar tee ortaçağlardan beri dünyayı mesken edinen bir ırk imiş, hatta büyücü Merlin ve Kral Arthur ile kankalıkları bile varmış, saksonlara karşı olan mücadelelerinde onlara yardım etmişler. Tabii hikayede illa erişilmesi gereken bir zamazingo olması lazım (önceki filmlerde de illa bir şeyin ele geçririlmesi gerekiyordu), buradaki hedef de robotların Merlin'e emanet ettiği herşeye kadir bir asa . Bu asanın peşindekilerden biri de Cybetron'da ikamet eden Quintessa namında bir tanrıça kişilik. Gezegenine dönüp memleketini harap ve bitap biçimde bulan Optimus Prime'ı kafalayıp bu asayı kendisine getirmesi için beynini yıkayan Quintessa, Optimus'u dünyanın üzerine salıyor. Dünyada da durum çok iyi değil, ordular robotların avına düşmüş. Bir önceki filmde tanıştığımız Cade Yaeger'ın eline ölmekte olan bir transformer vesilesiyle bir tılsım geçiyor. Allah'ın işi ya, söz konusu tılsım mevzu bahis asayı bulmak elzem bir element çıkıyor. Öte yandan asa da herkese kalkmıyor, Merlin'in soyundan geliyor olmak icap etmekte. Bu noktada da devreye bu işlerle esasında zerre ilgisi olmayan Vivian (Laura Haddock) giriyor. Ha bir de Anthony Hopkins'in canlandırdığı Witwiccan tarikatının son lideri Edmund var, yüzyıllardır Transformerları gizlemekten bunlar sorumluymuş. Arada ilk üçlemeden tanıdık simalar olan Lennox (Josh Duhamel) ve Seymour (John Turturro) da beliriyorlar. İki buçuk saat boyunca tüm bu karakterler tanışıp hep birlikte Megatron, Quintessa vs artık her kimse yüzleşmeye giriyorlar ve tabii ki iyiler kazanıyor.


Transformers evreni ile olan ilişkisi Michael Bay filmlerinden ibaret biri olmak seriyi izlemeyi kolaylaştıran bir etken. Çoğu karaktere hiç bir aşinalığınız olmuyor, bir öncekinden bir sonrakine ne olup bittiğini de unutuyorsunuz zaten. Bay'in iki saatten daha kısa film yapmaya alerjisinin olması (hatta bu filmden de bir saat kırptığı söyleniyor, ne çekiyorsa artık) ve filmin "yazar kadrosu"nun filmi dallandırıp budaklandırmak için canlarını dişlerine takıp hikayeyi saçamalık sularına çekmeleri de perdede olup bitenlere dikkat kesilmemeyi kolaylaştırıyor. Hikayeden bu denli kendinizi soyutlayınca geriye Bay'in ustalıkla kotardığı kaos sahneleri kalıyor ki ben izlemekten bir hayli keyif aldım. Filme dökülen parayı her bir karesinde görebiliyorsunuz, Bay'in aksiyon sahneleri de 5 film boyunca daha bir temiz ve anlaşılır hale geldiler. Önceki filmlerde birçoklarının yerden yere vurduğu ama şahsen benim bir hayli güldüğüm kendine özgü komedi anlayışını baya bir gemledi son iki filmle birlikte yönetmen ki benim için bu negatif bir nokta. Serinin önceki iki filminde Amir Mokri ile çalışan yönetmen bu sefer Jonathan Sela ("Grimm Love", "John Wick") ile anlaşmış ama bu ne derece isabetli bir karar tartışılır zira 4 ayrı kamera ile çekim yapıldığı için filmin aspect ratiosu değişip duruyor ve hangisi daha kabahatli bilmiyorum.


Hem karakterin tasarım hem de Wahlberg'in oyunculuğu sebebiyle Cade karakteri bir Sam Witwicky olmayı başaramadı. Gene de Wahlberg'in belli bir ekran karizması var, onunla bir yere kadar idare etmeyi başarıyor. Fakat hiç bir şekilde eşleştirildiği Laura Haddock ile bir kimyasal uyumları yok, Whalberg'e aile babası ya da ne bileyim, birinin abisi olmak dışında bir rol verilmemesi lazım, romantiklik aktörü değil kesinlikle. Öte yandan Haddock sempati ve seksapaliteyi birleştiren oyunculuğu ile parlamayı başarıyor. Yabancı basında Bay'in aktrisi "yeni Megan Fox" gibi filme aldığından dem vuranlar olmuş ama bana saçma geldi açıkçası. Kastın bir diğer dişi üyesi Isabela Moner de kısıtlı süresini azami fayda ile değerlendirenlerden. Hem aksiyona hem duygusal sahnelere kolayca adapte olan bir oyunculuğu var, iyi bir keşif. Oyuncu kadrosunun halinden en memnun görüneni ise Anthony Hopkins. Oyunculuğu ve kendini çok ciddiye almaması ile bilinen aktörün böylesi hafif bir materyalin bir parçası olmaktan keyif aldığı her halinden belli oluyor.


5 filmin de müziklerinin emanet edildiği Steve Jablonsky, kapanışı da büyük yapayım demiş herhalde. Önceki filmlerin müzikleri 15-20 parçadan müteşekkilken burada süresi 2 saati geçen 43 parçalık bir albüm yapmış besteci fakat bunların içinden sadece "Sacrifice", "Purity of Heart", "Seglass Ni Tonday" ve "The Gretest Mission of All" isimli parçaları dinleseniz kafi. Aslında biraz dinlenebilir düzeye çekilse fena olmamış albüm ama kesinlikle 2 saat ayırılacak düzeyde değiller


Michael Bay bu sefer kesinkes altını çizerek bunun çekeceği son Transformers filmi olacağını belirtmişti, hakeza Mark Wahlberg de. Herhalde seyircinin ilgisinin azalmaya başlayacağını öngördüler zira dünya çapında 600 milyon dolardan fazla hasılat yapmış olsa 200 milyon doları aşan maliyetinden ötürü Paramount'a 100 milyon dolar kayba yol açtığı rapor edilmişti film gösterime girdikten sonra. Böylelikle serinin en maliyetli filmi aynı zamanda en az para kazananı oldu.