Perşembe, Aralık 05, 2019

A Rainy Day in New York

 
Daha bir kaç yıl öncesine kadar Hollywood'un en saygın yönetmenlerinden biriyken bugün istenmeyen adam konumuna düşürüldü Woody Allen. Daha önce iki kez soruşturulup sonuca bağlandığı halde "metoo" yaygarası vesilesiyle tekrar pişirilip fırına sürülen üvey kızı Dylan Farrow'a yönelik taciz iddiaları yönetmenin kendisine ABD'de finansör bulamamasına, çektiği filmleri de gösterime sokamamasına neden oldu. Eski eşi Mia Farrow'un psikolojik sorunlarla dolu geçmişi ve Allen'ın üvey oğlu Moses Farrow'un Allen'ı aklayan açıklamalarına rağmen kimsenin madalyonun diğer yüzüne bakmaya gönlü yok. Bu sürecin kurbanlarından biri de Allen'ın sondan bir önceki filmi "A Rainy Day in New York".
 

Zengin aile çocuğu Gatsby'nin (Timothee Chamelet) gene bir zengin aile kızı olan Ashleigh (Elle Fanning) ile birlikte Manhattan'a bir günlük yolculuklarının hikayesini anlatıyor film. Gatsby'nin niyeti hastası olduğu şehrin güzelliklerini New York'un yabancısı olan kız arkadaşına gösterebilmek, romantik bir gün planlamış durumda. Ashleigh'nin gündemi ise çok farklı. Üniversite gazetesi için ünlü yönetmen Roland Pollard (Liev Schreiber) ile bir röportaj ayarlamış durumda. Fakat yeni filminden hiç de memnun olmayan yönetmenle röportaj hiç de iyi gitmiyor ve akabinde bir çok Hollywood figürü ile yolunun kesişeceği bir durum için de buluyor kendini Ashleigh . Kız arkadaşıyla hayal ettiği günü geçiremenin hayal kırıklığını yaşayan Gatsby'nin karşısına ise geçmişten bir arkadaşı (Selena Gomez) çıkageliyor ve olaylar müstehzi bir edayla gelişiyor.


50 yıllık kariyerine muhtemelen bir o kadar film sığdırmış olan Allen'ın her filmi aynı kaliteyi tutturamıyor, hatta bir çok kötü filme imza attığı da iddia edilebilir. Bu kadar geniş bir kariyer söz konu olunca çok da şaşılacak bir şey değil. Diğer taraftan şurası da bir gerçek ki yönetmenin iyi film yağtığında onun "iyi"si bir çok iyi filmden daha başka bir seviyede oluyor, bkz. "Midnight In Paris". "A Rainy Day.." o derece iyi bir değil ama yönetmenin son yıllardaki en başarılı işi muhtemelen, o yüzden çok fazla insan tarafından görülmesine imkan verilmeden geçip gitmiş olması üzücü. Filmde yer almış omurgasız Timothee Chamelet ve Rebecca Hall gibilerinin Allen'la çalışmış olmaktan duydukları pişmanlığı dillendirmeleri de işin tuzu  biberi.
 

Düşününce aslında hiçbirşey hakkında bir film "A Rainy Day". Esas oğlan Gatsby içinde büyüdüğü çevrenin ritüellerinden ve kendisine yönelik beklentilerinden yılmış durumda. Annesi nezdinde temsil edilen bu süperegoyla mücadelesinde isyan biçimi olarak kumarbazlığı ve annesinin partisinden kaçmak için gösterdiği türlü cambazlıkları seçen bir karakter. Fakat dünyadaki türlü problem ile kıyaslandığında o kadar tırıvırı sıkıntıları var ki çocuğu tokatlayasınız geliyor izlerken.  Filmin bir noktasında Selena Gomez'in karakteri tarafından söylenen "madem o kadar şikayetçisin, ailenin servetini reddet, kendi yolunu bul" minvalindeki sözlerine ebleh ebleh bakışını görünce bu his daha da pekişiyor. Diğer taraftan şunu da idrak etmek mümkün, hoşumuza gitse de gitmese de Gatsby'nin gerçekliği bu ve problemleri de bu gerçeklik dahilinde problemler. Ait olmadığı dünyaların sıkıntılarına duyar kasıp vicdanlarını rahatlamya çalışan zengin liberallere nispetle daha samimi ve net bir duruşu var, Holden Caulfield'ın Timothee Chamelet bünyesinde tecessüm etmiş daha sempatik versiyonu gibi. Woody Allen filmlerinde kendisinin önceki filmlerinde hayat verdiği bir çok karakterin izlerini de görmek mümkün. Filmin başarısı, benim nezdimde en azından, parçası olmadığım bir dünyaya ait bir karakterin varoluşsal sıkıntılarını bana izletirken irrite etmeksizin kendi gerçekliğimden keyifli bir kaçış imkanı sunarken aynı zamanda bambaşka mevkilerin insanı olduğum bu karakterle yer yer özdeşleşme yapmamı da sağlayabilmesi. Neticede ait olduğumuz toplumsal tabakanın bizden beklentilerinin yarattığı boğulma hissinin neye benzediğini bilmek için Manhattanlı zengin bir ailenin çocuğu olmaya gerek yok. 

Allen'ın önceki filmlerine nazaran daha genç oyunculardan müteşekkil oyuncu kadrosunun merkezindeki Chamelet-Fanning-Gomez üçlüsünün içinde ilginç bir şekilde en sırıtan Elle Fanning. Normalde büründüğü rolün hakkını fazlasıyla verebilen bir aktris olmasına rağmen buradaki oyunculuğu biraz fazla manik, içine düştüğü durumlara gereğinden fazla eli kolu havada tepkiler veren bir performans. Karakterinin yazılımıyla da alakalı bir sorun tabii bu, ordan oraya kendini sürükletip herkese mavi boncuk dağıtan itici bir tipe hayat veriyor. Chamelet bu filme kadar lüzumundan fazla abartıldığını düşündüğüm bir oyuncuydu ama hakkını yediğimi gördüm, yetenekli kerata.  Kastın emektar isimleri Jude Law, Liev Schreiber, Cherry Jones her zamanki gibi çok iyiler, özellikle Jude Law yaşı ilerledikçe daha olgun bir oyuncuya dönüşüyor. Allen'ın son 2 filminde beraber çalıştığı usta görüntü yönetmeni Vittorio Storaro (Apocalypse Now, Last Tango In Paris) filmin dünyasını daha da renkli hale getirerek filmin sıcaklığına katkıda bulunmuş ve kasta destek çıkmış. Son tahlilde hakettiği ilgiyi görmemesine takılmayıp şans verilmesi gereken bir yapıt "A Rainy Day In New York".