Pazartesi, Nisan 18, 2022

Anonymous (2011) - Roland Emmerich


"Band of Brothers" ve "A Mighty Heart" gibi filmlerin senaryosuyla bilinen John Orloff, Shakepeare'in kendisine atfedilen klasiklerin gerçek yazarı olmadığı teorisinden hareket eden ve ilk adı "Soul of The Age" olan senaryosunu esasında 90'larda yazmış ama "Shakespeare In Love" filminin popüleritesine denk geldiği için kimse projeye yüz vermemiş o vakitler. Orloff'un Roland Emmerich'le tanışıp projeyi anlatmasına kadar süren bu durum Emmerich'in dahliyle sona ermiş olsa da filmin yapılması birkaç yılı bulmuş gene de. Stüdyoların gönülsüzlüğü karşısında önceki filmlerinin gişedeki başarılı performansları sayesinde filmi kendi cebinden finanse edebilmiş yönetmen. 


Shakespeare'in yazarlığı sorunsalı başlangıcı 19 yüzyıla kadar geriye giden bir olgu olsa da sinemada bunu direk konu edinen ilk film Emmerich'inki galiba, yani başka varsa da ben denk gelmedim. Bu iddianın bilinen savunucularından olan aktör Derek Jacobi'nin canlandırdığı isimsiz karakterin anlatısıyla açılan film bizi 16 yüzyıl İngiltere'sine götürüyor. Artık iyice yaşlanmış olan Kraliçe Elizabeth'in etrafında süregelen bir güç mücadelesi var ve iki belirgin taraf gözlerini tahta dikmiş durumda. Bunlardan birisi kraliçenin gençliğinden beri yanında yer almış ve tahtın varisi olarak İskoçya Kralı James'i destekleyen, kadim danışmanı William Cecil (David Thewlis) ve oğlu Robert (Edward Hogg). Diğer taraftaysa kraliçenin gayrımeşru oğlu olduğu söylentisi ayyuka çıkmış olan Essex Kontu Robert (Sam Reid) var. Robert'a olan desteği politik görüşlerinden çok daha derin bağlara dayanan Oxford Kontu Edward de Vere (Rhys Ifans) bir iç savaş ihtimalinden endişe duymasının yanı sıra esasında kayınpederi olan William Cecil'a karşı uzun yıllara dayanan bir kini var. Çocukluğundan beri kraliçenin etrafında bulunma şansına erişmiş olan Edward'ın kendisine ilgisi bir noktada hayranlığın ötesine geçiyor ve aralarındaki ilişki kraliçenin hamileliği ile sonuçlanınca Cecil hemen olaya müdahele edip ikisini ayırmanın bir yolunu buluyor. Bunu hiç bir zaman unutmamış olan De Vere hem kraliçenin hem de Cecil'in son demlerinde onların ayağını kaydırmayı politik ya da askeri yollarla değil de sözlerle yapmaya karar veriyor ve birbiri ardına yazdığı, her biri müdahele etmek istediği politik durumlarla göndermelerle dolu oyunlarını başka bir yazarın adı altında halkın önüne çıkıyor. Bu yazarın adı Shakespeare tabii ki. Film Shakespeare'in bu oyunları yazabilecek kapasitede olmadığının altını çizmek için onu hem kifeyetsiz hem de yeni bulduğu ünü korumak için herşeyi yapabilecek tıyniyette muhteris birisi olarak betimlemekten imtina etmemiş. Öte yandan İngiltere tarihinin en önemli figürlerinden olan Kraliçe Elizabeth'in de çok kolay etki altında kalan, birileriyle düşüp kalkma konusunda da çok da dikkatli olmayan bir karakter olarak sunulduğu aşikar.


Filmin öne sürdüğü tezler akademik çevrelerin göz devirerek kaale almadığı iddialar olsa da filmin çekileceğinin duyurulmasından görücüye çıktığı tarihe kadar filmi birçok açıdan eleştirmeyi de ihmal etmemişler. Ne İngiltere tarihi ne de Shakespeare'e hakim birisi değilim ama okuduklarımdan anladığım kadarıyla tarihsel gerçeklikleri filmin öyküsüne uydurmak için çekip büzüştürmekten eline sakınmamış film ekibi. Öte yandan bu noktaya çok takılmayıp filmin tezini önyargısız bir şekilde kulak verdiğinizde ikna olmasanız bile Shakespeare'in ilgiye mazhar bir figür olduğu kanaatiyle filmi bitirmeniz bir hayli muhtemel.


Orloff'un senaryosu Edward'ın çocukluğundan başlayarak hayatının farklı evrelerini kraliçe ile ilişkisi üzerinden seyirciye aktarırken eserlerin nasıl ortaya çıktığına dair altyapıyı oluşturmanın yanı sıra İngiliz tarihine yarışır bir şekilde entrikaların birbirine girdiği, sürprizlerle dolu politik bir öykü anlatmayı da başarıyor. Ne zaman kendisi tarafından yazılmamış bir senaryoyu ele alsa değişik bir kulvara yelken açan Roland Emmerich ilk kez bu filmle yeteneklerini sergileyebileceği bir senaryo ile çalışma şansı yakalamasında mütevellit kariyerinin en iyi işçiliğine imza atıyor. O kadar ki tıpkı oyunları Shakespeare'den başka birisinin yazması gibi filmi de başkası mı yönetti acaba diye çıkmış eleştiriler var. Tamamı Berlin'deki Babelsberg stüdyolarında Arri dijital kameralarla çekilen "Anonymous" dönemi büyük bir titizlikle perdeye taşımayı başarıyor ki ben normalde sanal fonlarda çekilmiş tarihi filmlerin büyük bir hayranı sayılmama rağmen buradaki görsellikten etkilenmeden edemedim. Tiyatro kökenli İngiliz aktörlerden müteşekkil oyuncu kadrosu bir iki ıska dışında (Jamie Campbell Bower ve Sebastian Armesto) hem dönemi hem de Shakespeare'in oyunlarının hakkını veriyorlar. Özellikle oyunların sahnelendiği Rose tiyatrosunda gerçekleşen sahneler hem o dönem bu oyunların halk üzerindeki etkisini göstermek, hem de iyi yazılmış kelimelerin ne kadar güçlü olabileceğinin altını çzimek babında çok iyi çekilmiş bölümler. Emmerich de bir nevi bu üstada sırtını yaslayarak içindeki tüm sanatsal hassasiyetleri perdeyi döküş nakış gibi işlediği hikayesini seyircisini ayrıntıya boğmadan anlatabiliyor. Maalesef yönetmenin adını duyar duymaz kanaatini oluşturan dar kafalı eleştirmen çevrelerinde film hak ettiği değeri görmediği gibi gişede de bütçesini çıkaramamıştı zamanında. Bu materyali başka birisi filme almış olsa nasıl tepki alırdı acaba diye insan düşünmeden edemiyor.