Perşembe, Eylül 01, 2022

İki Şafak Arasında


Yönetmen Selman Nacar'ın açıkça İran sinemasından esinlendiği belli olan ilk filmi "İki Şafak Arasında" ismiyle müsemma bir şekilde bir şafaktan diğerine tam bir günü anlatıyor, merkezine Kadir (Mücahit Koçak) isimli karakteri alarak. Kadir abisiyle babalarından devraldıkları bir deri fabrikasının işletmesiyle meşgul. Görüştüğü de bir kız var, akşamına ailesiyle tanışmaya gidecek. Halihazırda bunun gerginliğiyle başlayan gün fabrikada bir işçinin kaza geçirmesiyle Kadir için daha da bunalım bir hale geliyor. Abisi ve babası, Erdem Şenocak'ın müthiş bir aymazlıkla hayat verdiği avukat karakteri ile birlikte yaralanan işçiden çok bu kazanın kendilerine çıkaracağı kafa ağrısını nasıl bertaraf edeceklerine odaklanırlarken Kadir daha ziyade her iki tarafın da hakkının gaspedilmediği bir çözüm yolu bulmanın peşine düşüyor. Fakat gün ilerledikçe anlıyor ki bu sandığından çok daha zor olacak ve en sevdikleriyle karşı karşıya gelmesini gerektirecek.


Hikayenin nereye doğru gittiğini kestirmek çok zor olmasa durgunluğuna rağmen insanı sıkmayan bir ritmi var "İki Şafak Arasında"nın. Kadir acı verici derecedeki sıradanlığı ile çoğu Türk seyircisinin özdeşleşmekte güçlük çekmeyeceği bir karakter zaten; ailesinden kalan işi devralmış ama büyük abinin gölgesinde ve bunun getirdiği bir eziklik var hep üzerinde. Bu ezikliğin bir getirisi olarak bir çok sahnede ısrarlara dayanamadığı için yapmak istemediği şeyleri yaparken görüyoruz kendisini. Söz konusu olan başka bir insanın hayatı, arkasında bıraktığı eşi çocuğu olunca üzerine serpilen bu ölü toprağından sıyrılma yönünde bir gayret sergiliyor Kadir, vicdanının sesini dinleyerek. Ama onu da bir noktaya kadar götürebiliyor ki hikayenin en göze batan kusuru da bu bence. Karakterin içine düştüğü ikilemi gösterip açık bir uçla filmin noktalanması karakterin gün içinde yaşadığı bu duygusal devinimlere biraz ihanet eden bir seçim olmuş, önündeki iki seçenekten birini tercih etmiş haliyle film noktalansaydı çok daha anlamlı olurdu kanaatindeyim.


Uluslararası birkaç ayrı fonun birleşimi ve Rumen bir görüntü yönetmeni ile çekilen film, gerçekten de prodüksiyon kalitesiyle göz doldurmayı başarıyor ve niye birçok uluslararası festivale kabul aldığını belli ediyor. Gerçi ses tasarımı noktasında biraz sıkıntısı yok değil, en azından televizyonda izlendiğinde diyalogları duymakta sıkıntı yaşadım ben. Tamamı Uşak'ta çekilmiş olsa da açıkçası kenti son derece kısıtlı olarak kullandığı için şehrin yerlisi olarak bunu ben farketmekte bir hayli zorlandım. Uşak'ın görsel olarak çok da bir imkan ve çeşitlilik barındırmamasının da bunda etkisi vardır tabii. Fazla bilindik isimlerden oluşmayan oyuncu kadrosu hikayenin sadeliği ile gayet uyumlu olmuş, her biri de gayet iyi oynamışlar. Son kertede bir ilk film için gayet başarılı, son yılların kayda değer yerli yapımlarından bir tanesi olmuş "İki Şafak Arasında".