Çarşamba, Haziran 02, 2010

Push


Bir önceki filmi "Lucky Number Slevin" ile sinemaseverlerin takdirini toplamış İskoç filmci Paul McGuigan çizgi-roman uyarlaması olmayan bir çizgi roman filmiyle karşımızda. Çizgi romanlardaki mutantlara benzer şekilde psişik yetenekleri olan insanların aranıp avlandıkları bir dünyada geçiyor "Push". Bu avlama işinden sorumlu güvenlik birimi Division bir mover (nesneleri zihinleriyle hareket ettirebilme yetisi) olan Nick ve babasının peşinde. Baba, ajan Carver (Djimon Hounsou) tarafından katledilmeden önce bir watcher (geleceği görme yetisine sahip olanlar) tarafından kendisine iletilen bir kehaneti oğluna aktarıyor; Division'ı alt etmek için Nick'in yardım etmesi gereken bir genç kız var. 


Aradan yıllar geçiyor ve Division psişiklerin güçlerini arttırabilecek bir ilacın denemelerine başlıyor. Bu deneylerden sağ çıkabilen sadece pusher (başkalarının düşüncelerini kontrol edebilme yetisine sahip) bir bacı oluyor, o da ilacın bir örneğini alıp Hong Kong'a kaçmayı başarıyor. Division ajanları kadının peşinde Hong Kong'a yollanıyorlar ve kapısını çaldıkları isimlerden biri de Nick (Chris Evans) oluyor. Ajanlar gittikten sonra Nick'i bulan sıradaki kişiyse bir watcher olan ergen gerisi Cassie (Dakota Fanning). Cassie yanında içinde 6 milyon dolar olan bir çantayla dolaşan bir kadının peşinde ve Nick'ten yardım istiyor. Cassie'nin annesi gelmiş geçmiş en güçlü watcher'lardan biri ve Division tarafından hapis tutuluyor. Nick babasının söylediği kehanetteki kızın bu olduğuna kanaat getiriyor ve ona yardım etmeye karar veriyor.


Senaryo böyle takip edilebilir bir düzeyde başlasa da süre geçtikçe gereksiz yere karmaşıklaşıyor. Yönetmen McGuigan böyle çetrefilli hikayelerden hoşlanıyor orası kesin ama bu materyal için o kadar kasmaya gerek yok. "Heroes"un iki saate sığdırılan eğlencesiz versiyonu gibi bir şey film (ki hakkaten de Güney Amerika'da bazı ülkelerde "Heroes" adıyla gösterime girmiş!). 1940'larda Kazablanka'nın birilerinden kaçan kimseler için en uygun sığınak olmasından esinlenen McGuigan Hong Kong'un modern Kazablanka olduğuna kanaat getirip hikayenin orada geçmesine karar vermiş. Keşmekeşiyle bilinen şehrin kaosuna uyumlanmak için de gerilla bir çekim tarzı benimsenmiş, karavanların içine gizlenen kameralar, dar açılı çekimler, aktörlerin kalabalık sokaklarda tek provayla çekim yapmaları vs. Eski usül filmciliğe öykünüp sırtını yeşil ekrana da dayamamış, Hong Kong'un çetrefilli trafiğine karşı kaçınılmaz olarak özel efektlere başvurulan araba sahneleri dışında çoğunlukla pratik efektlere kullanılmış. Tüm bunlar filme belli bir aksiyon duygusu ve güncellik katsa da aynı zamanda çoğunlukla perdede ne olup bittiğini anlamanın güç olduğu, takip etmesi çaba gerektiren bir görselliği de beraberinde getirmiş. Evans, Fanning ve Hounsou'nun parladığı şık oyuncu kadrosu böyle biraz harcanmış açıkçası. McGuigan hanesine yazılabilecek bir hayal kırıklığı.