Perşembe, Haziran 03, 2010

Solomon Kane


Bizim topraklara uğramamış şık bi uyarlama daha… Solomon Kane, Robert E.Howard’ın yarattığı kurgusal karakterlerden biri. Howard, bir diğer eseri olan Conan ile dünyaca tanınmış, bu tarz karakterleriyle büyünün ve kılıç şakırtılarının atbaşı gittiği bi hikaye türünü ortaya çıkarmış insan. Conan bi şekilde aşina olduğumuz bir figur olsa da Solomon Kane bizim buralarda çok bilinen bi karakter değil. Ben de bu film vesilesiyle bilgi sahibi oldum, yoksa Rachel Hurd-Wood oynuyor diye fragmanına göz atmasam, akabinde de izlemeye karar vermesem şahsı muhterem hakkında hiç bir fikir sahibi olacağım yok.


Kane 16 yy. da önüne çıkan her tür iblis, büyücü, hortlakla mücadele etmiş bi çeşit intikamcı. Elimizdeki film karakterin nasıl ortaya çıktığını anlatmaya, köklerini hikaye etmeye yelteniyor. (Zaten bi üçlemenin ilk filmi olarak düşünülmüş, devamının gelip gelmeyeceğine dair şu an belirli bişey yok). Kahramanımız önce Kuzey Afrikada bi savaş esnasında bir şeytanla yüzleşiyor, lanetlendiğini söyleyerek canını tahsile yeltenen iblisin elinden kurtularak  ruhunu arındırmak için bi kiliseye sığınan Kane rahiplerce yaşam gayesini bulsun diye kiliseden yollanıyor. Şiddetten, kandan uzak bir biçimde yaşamını sürdürmeye niyetiyle yeni dünyaya göç eden bir ailenin yanına takılsa da, o civarda hüküm süren bir büyücünün icraatleri neticesinde yeminini bozmak durumunda kalıyor. Hikayenin sonunda masum bi ailenin kızını kurtararak ruhunun selamete erdiğine hükmeden Solomon, bundan sonraki hayat vizyonunu da netleştirmiş oluyor; nerde bi mel’unluk türerse başını ezmek.


"Solomon Kane”in vesile olduğu ilklerden biri de yönetmen Michael J. Bassett ile tanışmak oldu. Bunun öncesinde iki gerilim filmine imza atmış, çok da ses getirmemişler. “..Kane”de gösterdiği performansa bakılırsa görsel yönü güçlü sahneler yaratmakta mahir bir adam ki orta çağda geçen gotik nitelikte bi hikayeyi filme aktarmak için de bu tarz bir yönetmen zaruri. Bu bağlamda özel efektlerden ve yapım tasarımdan sorumlu tayfaya da selam etmek şart. Filmin temposu genelde sarkmıyor, hikaye de amacına uygun bi şekilde işleyerek bir kahramanın doğuş öyküsünü dili döndüğünce anlatıyor. İnşallah bu ekip korunarak devam filmleri çekilir de biz de Solomon Kane’in icraatlarını sinema yoluyla takip etme olanağına sahip oluruz.


Anakarakteri canlandıran James Purefoy’u da ilk kez burda izleme olanağı buldum ama bu "Rome”u izlememiş olmamdan kaynaklanan bi durummuş, anladım. Yer yer biraz kasıntı hareketleri olsa da, canlandırdığı karakteri tüm antipatik yönlerine rağmen izleyiciye sevdirebilecek yetenekte bi adam. Yan rollerde Max von Sydow ve Pete Postlethwaite filme ağırlık katıyorlar. Yukarda bahsedildiği üzere filmin öncelikli çekim noktası olan Rachel Hurd-Wood kısa rolüyle bile etkileyici olmayı başarmış.