Perşembe, Şubat 25, 2010

Blood Creek


Yeni milenyum Joel Schumacher'e pek iyi davranmadı. "Batman" facialarını bi tarafa koyarsak 90'larda birbiri ardına kaliteli filmlere imza atan yönetmen, son on yılda aynı ölçüde başarıya sadece "Phone Booth" ile ulaşabildi (benim izlemediğim "Operadaki Hayalet" uyarlaması da olumlu eleştiriler almıştı). Son filmi "Blood Creek" -diğer ismi "Town Creek"- de bu gerilemeden nasibini aldı ve Schumacher A sınıfı filmlerden STV (straight to video) filmlerin yönetmenliğine düşmüş oldu bu son işiyle. Yeni filmi "Twelve" gösterildiği Sundance film festivalinde iyi tepkiler almış duyduğum kadarıyla. Umarız önümüzdeki on yıl için iyi bir başlangıç olur bu film.

"Blood Creek"e dönersek...aslında dönecek çok da bişey olmadığını görüyoruz. Malzeme fena değil aslında; Okültle haşır neşir naziler, kan içerekten ölümsüzlük kovalayan SS Subayları, bunların çanına ot tıkamaya niyetli iki kardeş ve iyi bi cast: Prison Break'in Linc'i Dominic Purcell (burda da kurban ağabey rolünde), her ne kadar filmin büyük kısmında makyajdan tanınmaz halde dolaşsa da Michael Fassbender ve dikkat çekici bir hanım kızımız olan Emma Booth. Ama olay kaliteli un şekerle bitmiyo işte, maharet bundan helva yapabilmekte. Onu da becererememiş yönetmen. Hikayenin bi sürükleyiciliği yok, yarısına varmazdan evvel filmden kopuyosunuz, efektler ikinci sınıf. Hasılı, vasat bi işçilik hakim bütünüyle. Haddinden fazla katledecek boş vakti olanlar hariç tavsiye etmiyoruz.