Perşembe, Mart 07, 2019

If I Stay (2014) - R. J. Cutler


Eskiden "chick flick" diye bir tabir vardı; daha doğrusu hala var ama eskisi kadar geçerliliğini koruduğundan emin değilim. Esas hedef kitlesi olarak kadın seyircileri seçtiği aşikar olan filmler için kullanılan bir ifade. Son 10-15 yılda bunun yerini "ergen kız" filmleri aldı gibi, "Young-Adult" çatısı altına saklanarak. Bunun bir ayağı "Divergent","Hunger Games" gibi bilim-kurgu ve fantastik meraklılarını da oltaya takmaya çalışan, merkezinde genç kadın karakterlerin yer aldığı distopik öyküler. Bir diğeri de böyle "Fault of Stars" ya da "Now Is Good" gibi ağlak dramaların ortasında aşık olan genç ve bir hayli güzel insanların hikayelerinin anlatıldığı örnekler. Gayle Forman isminde bir yazarın romanından uyarlanan "If I Stay" de bu ikinci kategoriye sokulabilecek bir film.
 

Mevzu bahis 210 sayfadan müteşekkil romancık 2009'da yayımlanıp hatırı sayılır bir satış rakamına ulaşınca "Twilight" ve "Hunger Games" gibi örnekler sayesinde bu tarz filmlerin yuvası haline gelen Lionsgate'in alt şirketlerinden biri olan Summit Entertainment haklarını satın almış ve filmin hazırlıklarına başlanmış. Başrole Dakota Fanning ve Emily Browning, yönetmen koltuğuna da Catherine Hardwicke ve Heitor Dhalia gibi isimler uygun bulunsa da başlarda nihai olarak Chloe Grace Moretz ve R.J.Cutler'da karar kılınarak çekimlere başlanmış.


Umut vadeden bir çello sanatçısı olan Mia'nın (Chloe Grace Moretz) tam köklü bir üniversiteden kabul almak üzereyken geçirdiği bir trafik kazasıyla hayatının altüst olmasının öyküsünü anlatıyor film. Kaza ile birlikte bedeninden sıyrılarak ne ölüp ne de dirilebilirek arada kalan kızımız, arada aşık olduğu elemanla (Jamie Blackley) ilişkisini yadedip tüm aile bireylerini kazada kaybetmekle de yüzleşmeye çalışıyor vs.


Sevilenleri kaybetmenin ardından devam edebilmek ve müzik gibi tutkuyla sevdiğimiz şeylerin bu noktada ne kadar önemli olduğuna dair anlamlı bir şeyler söyleyebilecek bir potansiyeli var aslında filmin ama ait olduğu janrın klişelerine o kadar gömülmüş ki ağlak olmaya çalışan bir ergen draması olmaktan öteye gidemiyor. Bu yetersizliğin en önemli unsurlarından birisi başrol için Moretz'in seçilmiş olması. Yıldız tozu taşıyan eli yüzü düzgün bir kız olsa da böyle draması bol, üzgün karakterlerin olduğu materyallerin insanı değil orası çok aşikar. Karşısında yer alan Blackley hem karizmatik hem de materyalin ihtiyacı olduğu inandırıcılığı verebilen ama aşırıya da kaçmayan performansıyla parlamayı başarıyor halbuki. Doğru oyuncu seçiminin böyle bir materyali bile işe yarar hale getirebileceğini gösteren ve açıkçası filmde seyirciye bir nebze duygu aşılamayı başarabilen iki sahne var filmde, birisi Blackley'nin karakterinin sürüklediği çatı sahnesi ki bu sahnede Moretz bile sahnenin duygusunu ekrana geçirmeyi başarmış; bir diğeri de büyükbaba karakterini canladıran emektar usta Stacy Keach'in torununa bir nevi veda ettiği sahne. Bu ikisi dışında elle tutulur bir şey yok ne yazık ki.
 
 

Filmin yönetmeni R.J.Cutler aralarında geçen yıl ilgi toplamayı başarmış "Belushi"nin de bulunduğu beğenilmiş belgesellerin yönetmeni olarak isim yapmış ilginç bir seçim bu film için, kendisi de ilk kurmaca filmi için neden bu materyalde karar kılmış bilemedim. Hoş eldeki malzemenin gideri belli olunca yapılacak şeyler de bir yere kadar ama gene de belgesel gibi realist bir formatta ustalaşmış bir ismin bu materyale bile sıradan bir stüdyo yönetmenine nispetle daha fazla nüans katabileceği beklentisine giriyor insan ister istemez ama nafile çıkıyor tabi bu umut. Sadece çok ama çok meraklısına hitap edebilen bir film.