Perşembe, Mart 21, 2019

Triple Frontier



J.C.Chandor'un ilk filmi "Margin Call"un fragmanını izlediğimde "vay be" demiştim, "oyuncu kadrosuna bak". Star sistemi eskine nazaran etkisini yitirmiş olsa gene birden fazla üst kalibre aktörün aynı filmde karşılıklı rol keserken izlemenin verdiği keyifin yeri de ayrı. Dolayısıyla Kevin Spacey, Jeremy Irons gibi isimleri ekonomik krizle alakalı bir filmde izleme fikri çok cazip görünmüş, çıkar çıkmaz da yakalamıştım. Kötü film değildi ama böylesi bir yetenekli bir oyuncu kadrosunu çok daha iyi değerlendirebilecek bir filmdi. Yıllar sonra Chandor'un yeni filmi için söylenebilecek şeyler de aşağı yukarı aynı.

Bir grup eski askerin bir cartel liderinin parasını çalma hikayesini anlatan "Triple Frontier" da Aflleck, Isaac, Hunham, Hedlund ve Pascal'dan müteşekkil şık bir kasta sahip ve filmin en temel cazibesini de bu ekip oluşturuyor. Kendilerini aşan amaç ve idealler uğruna döktükleri kan ve terin kendilerine çok da bir şey katmadığını idrak eden bu yıllanmış ölüm timinin sahip olduğu kimya filmin lehine işleyen en önemli faktör. Chandor da bu adamların aralarındaki kardeşlik hissiyatını ve motivasyonlarını izleyiciye geçirmekte başarılı. Senaryoda asker aşığı Mark Boal'ın ("Zero Dark Thirty", "The Hurt Locker") olmasının da bunda payı büyük olsa gerek. CGI mahsulü görüntülerin artık her büyük bütçeli filme fütursuzca nüfuz ettiği bu dönemde gerçek mekanlarda geçen sahneleri izlemenin keyfi de başka, Chandor'un bu yaklaşımını takdir etmeden geçmemek lazım. Gerçi artık Güney Amerika diye Hawai'yi satıp durmaktan da vazgeçmeleri lazım yapımcı tayfasının. Tamam anladık, vergi kolaylığı falan sağlıyordur, ulaşımı kolaydır vesaire de, oradaki taraklı dağın görüntüsünü kadraja soktuğunuzda ben bunun Güney Amerika olmadığının bilincine varıyorum ve bu izleyiciyi direk filmden soğutan bir şey, bari ona dikkat edilse.


"Triple Frontier" görüntü yönetimi ve mekan kullanımı ile şaşaalı bir film olmaya çalışsa da soluğu çabuk tükeniyor. Chandor'un aksiyon sahnelerindeki yönetimi çok yavan, yaratıcılıktan uzak. Hikaye de birkaç ayrı temayı ele alıp bir potada eritmeye çalışırken hiçbirinin hakkını tam vermiyor. Çalınan para bir uyuşturucu karteline ait ama carteller üzerine eğilinmiyor.  Parayla birlikte gelen açgözlülük olgusuna dair bir hikaye olacakmış gibi bir izlenim verip ona da hiç prim vermiyor. En nihayetinde elde kalan muharebe meydanlarında beraber kan dökmüş olmanın asla yıpratılmayacak bağlar oluşturduğu ve bunu hiçbir şeyin zedeleyemeyeceği yönünde bir mesaj ama bunun da film bittiğinde ne derece tesir edici olduğu tartışılır. Uzun bir yapım süreci olmuş, birçok stüdyo ve aktörün elinden geçmiş bir proje bu, o kadar zamanın üstüne belli bir pişmişlik olması lazım diye düşünüyorsunuz ama çok daha iyi olabilecek bir potansiyele sahip olmakla kalmış gibi görünüyor. Gene de şık kastı için izlenilebilecek, eğlencelik bir film.