Cumartesi, Temmuz 30, 2022

Red Dawn (1984) - John Milius


Özellikle son birkaç ayda tekrar kendini gündeme getiren filmlerden biri oldu "Red Dawn", Rusların işgalci genleri sağolsun. Ukrayna askerlerinin sağa sola "wolverine" yazmalarıyla filme gönderme yapmaları dünyanın gözünden kaçmazken beni de daha önceden görmemiş olduğum bu yapımı izlemeye teşvik etti. Bugüne kadar Hollywood tarihindeki en şovenist yapımlardan biri olarak bilinmesi sebebiyle yüz vermediğim bir filmdi, izledikten sonra teyit ettim ki son derece haklıymışım yüz vermemekle.


Küçük bir Amerikan kasabasında bir avuç liseli gencin, ülkelerini işgal eden Rus ve Kübalılardan müteşekkil istilacı güçlere karşı yürüttükleri gerilla savaşının öyküsü "Red Dawn". Wolverine adı da lise futbol takımının maskotundan geliyor, gençler kendilerini böyle adlandırıp dağa taşa bunu yazıyorlar mücadeleleri süresince. Bu da filmin girişinde edindiğim birkaç bilgi kırıntısından biri zaten, zira paldır küldür işgalle açılıyor film, öyle de devam ediyor. Görünüşe göre Sovyetlerin başını çektiği Komünist milletlerin startını verdiği bir üçüncü dünya savaşı hali söz konusu ama bu arka plan üzerine çok da eğilmemeyi tercih etmiş filmi yapanlar. 


Esasında "Waterworld"ün yönetmeni Kevin Reynolds'ın yazdığı özgün bir senaryodan yola çıkan film, o haliyle savaş karşıtı bir savaş filmi yola çıkmış. Gel gör ki John Milius'un projeye dahli ve şahinliğiyle bilinen ünlü bir asker eskisinin filme danışman olarak seçilmesiyle birlikte bambaşka bir şeye dönüşmüş "Red Dawn". Hakikaten böyle bir işgal olsaydı nasıl başlar devam ederdi üzerine yapılan bir beyin fırtınasından yola çıkıp ölçeğini ergen gerillalara indirgeyerek rafine bir yaklaşımı benimseyen filmdeki ergenler de lafta ergen tabi, başroldeki Patrick Swayze evlenip çoluk çocuğa karışacak yaşta bir görüntüye sahip burada. İlk kez bu kadar körpe bir performansını izlediğim Charlie Sheen, Lea Thompson, Thomas Howell gibi oyuncular çok genç durmuyorlar ama filmin akışı içinde bu ayrıntı zamanla önemini kaybediyor elbet. Normalde kendini çok da ciddiye almasa bir noktaya kadar keyif alması mümkün olacak bir konsepten yola çıksa da son tahlilde insanı bayan bir film "Red Dawn", istediği kadar kült statüye erişmiş olsun. Çatışma sahneleri son derece demode, diyaloglar hantal ve ağdalı, filmin temposu da bir hayli sorunlu. Milius'un bir diğer ünlü filmi "Conan"ı izledikten sonra da benzeri bir hayal kırıklığıyla ayrılmıştım, bundan sonra kendisinin yönettiği işlere belli bir mesafeyle yaklaşacağım kesinkeşti gibi.