DTV aksiyon filmlerine iyiden iyiye sardığım bu zamanlarda bu sektörün en faal ve bilinen yönetmenlerinden olan Hollandalı Roel Reine ile canımız ciğerimiz Scott Adkins'i buluşturan bu filmi izlememek olmayacaktı. Ben ilk kez bir filmini izliyor olsam da Reine iş yapmış aksiyon filmlerinin DTV devam filmlerini yaparak kariyerini oluşturmuş bir adam. "Death Race 3", "Scorpion King 3", "The Man with The Iron Fist 2" ve "The Marine 2" bunlardan bazıları. Bugünlerde "Halo" gibi üst düzey dizilerde yönetmenlik yaptığı için artık statüsünü bir nebze yükselttiği söylenebilir.
Orjinal "Hard Target"ı izlemeyeli uzun zaman olduysa da gördüğüm kadarıyla iki film arasında konsept dışında herhangi bir ortak nokta bulunumuyor. En yakın arkadaşını ringde öldüren Wes ki bu Adkins oluyor, günlerini Tayland'da üç-beş kuruşa sokak dövüşleri yaparak geçirmekte. Robert Knepper'ın suretinde bir kötü adam kendisine yüklü bir miktar karşılığında gücünü kanıtlayabileceği bir müsabaka teklif eder. Müsabaka'nın yapılacağı yere geldiğinde ise zengin bir grup piçin avcı, kendisinin de av olduğu bir oyunun içine atıldığını idrak etmesi çok vaktini almaz.
Filmin en büyük sorunu tüm zamanların en iyi DTV filmlerinin bazılarında yer almış bir yıldızının olması. Hal böyle olunca ister istemez Adkins klasikleriyle kıyaslama yaparken buluyorsunuz kendinizi ki bu noktada "Hard Target 2"nin hiç şansı yok. Senaryoda kötü adamları sadece kötülük yapmaktan öte bir işlevleri olsun diye bol bol diyalog yazılmış anlaşılan. Aktörler iyi olduğu için bu durum sırıtmıyor, özellikle de Knepper. Ama gene de o süreyi aksiyonla bezeseler daha makbule geçerdi. Aynı durum Wes için de geçerli, karakterin kefaret ihtiyacı ve pişmanlığı üzerine rahat bir yarım saat harcandıktan sonra aksiyona dalabiliyoruz. Sonuçta hiçbirimiz aktörün oyunculuğuna hayran olduğumuz için izlemiyoruz bu filmleri ve hikayeye abanmaya yeltenen her Scott Adkins filmi potansiyel aksiyonundan feragat etmiş olmakla kalmıyor, izleme süresini de gereksiz yere uzatıyor. Burada Reine'nin artık John Woo'ya özenme ya da gönderme kaygısı yapmasından mıdır nedir bilmiyorum ama her bir aksiyonu slow-mo ile çekme saplantısına girmiş olmasının da payı büyük. Yani neyse ki Adkins kendi dublörlüğünü yapabilen bir adam, dolayısıyla kamerayı stratejik pozisyonlara sokup yüzünü gizleme gereği olmuyor burada ama gene de bir noktadan sonra artık sıkılıp filmi sardırarak izleme ihtiyacı hissediyorsunuz. Başkasının stiliyle gerdeğe girmemek lazım, ancak kendinizi küçük düşürüyorsunuz. Gene de hakkını komple yemeyelim, DTV filmlerinin çoğuna hakim olan o ucuz estetiğin ötesine geçirmeyi başarmış filmi, olduğundan daha pahalı gözüküyor. Fakat gene de beklediğimi bulamadığımı da belirtmem lazım.