Bu filmi ilk çıktığında yakalayamamıştım, "Legion of Super-Heroes "dan keyif alınca dönüp bir göz atmak farz oldu. "Flashpoint Paradox" ile başlayan DCAMU devamlılığının "Apokolips War" ile sona ermesiyle DC ve WB Animations'ın yelken açtığı yeni bir devamlılılığın ilk ayağını oluşturup aynı bu zamanda bu devamlılığın isim babası olma sıfatını da taşıyor film; Tomorrowverse.
Bu yeni serüven farklı bir seslendirme kadrosunun yanı sıra yeni bir animasyon tarzını da beraberinde getiriyor. Her ne kadar izlememiş olsam da gördüğüm kadarıyla "Archer" ismindeki animasyon diziyi hatırlatan, rotoskop tarzı bir yöntem benimsenmiş. Öncekilere alışan gözler ilk başta bir nebze yadırgasa da açıkçası daha parlak bir renk paletine sahip ve öncüllerinin karanlık stilinden ayrışmaya yeltenerek daha light sulara yelken açan bu yeni tarzı ben bir hayli beğendim.
"Man of Tomorrow" hem gazetecilik hem de süperkahramanlık kariyerinin henüz başlarında bir Clark Kent'in hikayesini anlatıyor. Lois Lane, Lex Luthor gibi klasik karakterler de Clark ve Superman ile burada tanışıyorlar, yeni bir devamlılıkta olduğumuzu da bu vesileyle idrak ediyoruz. Gerek önceki filmleri izlememiş birisi için, gerekse de birçoğunu izlemiş olsa bile bu devamlılık noktasında kafası karışmış benim gibi birçok izleyici için de ideal bir başlangı noktası oluşturuyor film.
Daily Planet'te stajyerlik yapan Clark, henüz ne isim ne de kıyafet itibariyle süper kahraman kimliğini oluşturabilmiş değil, halk onu "uçan adam" olarak biliyor. Türünün ya da gezegenlerinin son örneklerini avlamayı kendine borç edinmiş Lobo, son Kriptonlu olan Clark'ın kellesi için dünyaya gelince ikisi çarpışıyorlar ve Superman bir şekilde Lobo'yu alt etmeyi başarıyor. Öte yandan o hengamede Lobo'nun kimyasallarına maruz kalan basit bir bina görevlisi insanlarını enerjilerini emerek giderek daha fazla büyüyen bir parazite dönüşüyor. O kadar ki bir noktada Superman bile bu yaratık karşısında çaresiz kaldığı için Luthor ve Lobo ile elele vermek durumunda kalıyor.
Superman'in muhtemelen tüm zamanların en popüler kahramanlarından birisi
olmasına karşın benim hiç bir zaman ne izlemekten ne de okumaktan keyif
aldığım bir karakter olmadı açıkçası. Bunda neredeyse tanrısal güçlere
sahip olmasının karaktere kusursuzluğuyla orantılı bir sıkıcılık
katmasının payı büyük. Öte yandan "Man of Tomorrow"da karşımıza çıkan
Superman hem Lobo hem Martian hem de Parasite tarafından yeri geldikçe
pataklanan bir figür haline gelmiş ve körpeliği ile birleşince bu
sıkıcılık faktörü bertaraf edilmiş.
Güçlerinin farkında olsa da bir yaratık olarak algılanıp dışlanma korkusuyla kendini tümüyle dünya ahalisine ifşa etmekten imtina eden bir Clark var burada karşımızda. Normal bir insanken istemeden bir yaratığa dönüşerek ailesi başta gelmek üzere herşeyini kaybeden kapıcının trajik hikayesi ile paralel ama ters yönde giden hikaye izleği sayesinde finale doğru kendini ifşa etmesi ile hem dünya gezegeni sakinlerinin insanlığına hem de parazitin içindeki insan olan kapıcıya ulaşmayı başaran Superman, hem Parazitin kendini feda etme pahasına insanlığı büyük bir felaketten kurtarmasına vesile oluyor hem de kendi içindeki güven sorunlarını da çözümlemiş oluyor. Bu özgüvenini yeni yeni kazanan Superman yorumunu şahsen çok tuttuğumu söyleyebilirim, seslendirmeyi yapan Darren Criss de bu versiyon için çok ideal bir seçim olmuş. Daha genç ama yaşlı versiyonundan ukalalıkta geri kalmayan Lex'de Zachary Quinto başarılı. Lois Lane'in öncekilerden çok farklı olan görünümünü şahsen çok beğendim, Alexandra Daddario da bence bu Lois'e uyan bir sese sahip. Espritüel yanıyla filmin gizli kahramanı olan Lobo ve ona ses veren Ryan Hurst de filmin en bomba tarafını oluşturuyor, davudi sesiyle Martian Manhunter'ı seslendiren Ike Amadi de hakeza.
10 sene önce piyasaya hızlı bir giriş yapmış olsa bugünlerde Hollywood'dan afaroz edilmiş gibi görünen Max Landis'in kaleminden çıkma "Superman:American Alien" isim çizgi romandan filmi uyarlayan, daha önceden "Reign of Superman"de çalışmış olan Tim Sheridan özellikle parazitin hikayesi kapsamında duygusal olabilen yeri geldiğinde Superman'in hafif, umut şırıngası kimliğini vurgulayan bir hikaye ortaya çıkarmış. İlk yönetmenlik denemesinde Chris Palmer, görsellik olarak önceki DC filmlerini domine eden Sam Liu'nun tarzını aratmayan, bir işçilik göstermiş.
DC nin ekran uyarlamaları söz konusu olduğunda -gerçi ben bu Arrowverse
dizilerini izlememiş olsam da- batırmadığı yegane platform bu DTV
animasyon filmleri, bundan daha önce de birçok kereler söz ettik. Önceki devamlılığın sona ermesi ile birlikte birçoklarının kafasında eski kalitenin muhafaza edilebileceğine dair bir soru var gibiydi, neyse ki "Man of Tomorrow" bu manada yüreklere su serpen bir film.