Perşembe, Ağustos 03, 2023

Mission: Impossible – Dead Reckoning Part One


"Dead Reckoning" kendisinden önce gelen "MI" filmlerinin erdemlerini ve zaaflarını aynen devam ettiren bir yapım. En azından Tom Cruise'un serinin sazını eline aldığı "Ghost Protocol" ve sonrasında gelen filmler için konuşmak gerekirse böyle. Serinin ilk üç filmi birbirinden son derece farklı tarz ve hassasiyetlere sahip yönetmenlerin elinden çıkmalarından mütevellit her ne kadar türlü kusura sahip olsalar da en azından birbirlerinden zıt yönlerde ayrışmaya cüret eden yapımlardı. 2010'larla birlikte Cruise'un Hollywood'un Jackie Chan'i olma arzusu ve gayreti seriyi ele geçirdi ve bundan en ziyade etkilenen de "Mission Impossible" filmleri oldu. Buraya kadar yazılanlar eleştirel mahiyette bir görüntü verseler de değiller esasında zira 40 yıldır yer aldığı sektörde hala zirvede yer almak ve hala seyirciyi sadece ismiyle sinemalara çekebilecek bir isim olabilmek Cruise'un yer aldığı projelere olan mutlak hakimiyeti olmasa gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Öte yandan bu mutlakiyetin getirdiği avantajlar yanında dezavantajlar da var.


"MI" filmleri uyarlandıkları dizi formatını uzun metraja aktarmakta bir beis görmeyen filmler, çocukluğumuzda yakinen takip ettiğimiz dizilerden biri olduğu için bunu idrak etmek çok zor değil. Film girizgah bölümündeki denizaltı sahnesinden bu bölümün gerçek kötüsünün yapay zeka olduğunu seyirciye aktarır aktarmaz bir "Görevimiz Tehlike" bölümünden bekleneceği üzere ilk iş Ethan'a görev bildiriminde bulunuyor. Bir sonraki sahnede Benji (Simon Pegg) ve Luther (Ving Rhames) Ethan ile birlikte filmin mcguffinını bildiri okur gibi seyirci ile paylaşıyorlar. Bir önceki bölümden bu yana bu arkadaşlar ne yapmışlar, neyle meşgullermiş, oturup yeni  görev gelsin diye bekliyor halde mi geçirmişler bilmiyoruz, ama Ethan'ın takıldığı inşaatı baz alırsak görüntü o. Dizi formatında göze batacak bir şey değil bu durum, neticede daha bir hafta öncesinde beraber olduğun insanlar ama mevzubahis film olduğunda "ya bu adamların hiç mi harici bir hayatı yok" sorusu insanın beynini tırmalamıyor değil zira bu haliyle Ethan ile ekibi birer karakter değil, hikaye ilermesi için kullanılan parçalar olmaktan öte gidemiyorlar. Böyle olunca da bunlara ne olmuş, başlarına ne gelmiş önemsemek seyirci şöyle dursun karakterler için bile çok kolay olmuyor, ekipten birini kaybettiklerinde 5 dakikadan fazla yas tutamıyor oluşlarında bunu görmek mümkün. Bir diğer yan etki de filmde ne olup bittiğini bir saate kalmaz unutuyorsunuz ki ben önceki filmlerin neyi anlattığına dair neredeyse hiç bir şey hatırlamıyorum.


Hikaye noktasındaki aymazlıklarını başka şeylerle kapatma çabasında film. Tom Cruise artık fiziksel prodüksiyona verdiği önemle Christopher Nolan'ın aktör şubesi gibi bir şey haline geldi ve artık ev içi sahnelerde bile CGI'a başvuracak kadar tembelleşen Hollywood çölünde bir vaha muamelesi görüyor haliyle. Burada da gerek aylardır reklamını yaptığı uçurumdan atlama sahnesi olsun gerekse fiziki bir tren inşa edip onun üzerinde dövüş sahnesi çekmek olsun mümkün olduğunca herşeyi "in-camera" çekmek için azami gayreti göstermiş aktör ve ekibi. Gerçi her ne kadar arkasında yer alan, mümkün olduğunca daha çok seyirciyi sinemaya çekme amacını anlayabiliyor olsam da daha film çıkmadan motorsiklet sahnesinin bu denli reklamının yapılmasının filme zarar verdiğini düşünüyorum ben, zira reklamı o kadar yapıldıktan sonra az buçuk neyle karşılacağımıza dair bir fikrimiz oluştuğu için etkileyiciliği zarar görüyor sekansın. Film gösterime girdikten sonra bunun arka planı medyaya sunulsa çok daha olumlu olurdu film adına bence. Gene ortaya konulan fiziksel çabayı filmi izlerken takdir etmemek elde değil, sırf bu cihetiyle bile olsa alkışı hakediyor.


Serinin yeni yüzü olan Hayley Atwell genelde sempatik bir oyuncudur ama burada ha güldü ha gülecek tarzı bir surat ifadesi ile oynamış, Cruise ile olan sahnelerde de bir kimya uyuşmazlığı sezinledim ben şahsen. Baş kötü Gabriel'i canlandıran Esai Morales'i gözüm bir yerden ısırdı durdu filmi izlerken ama çıkartamadım, meğerse Mike Jai White'ın "Never Back Down 3"ünde oynayan elemanmış. Gri saçmış yakışmış, helal. Filmin esas sürprizi "Guardians of Galaxy"de sempatisi ile dikkat çekse de başka yerde izlemediğim Pom Klementieff oldu. Gabriel'in sağ kolu Paris rolünde resmen sahne çalmış kendisi, hem badass hem de seksi, inşallah devam filminde de yer alıyordur. 



Filmin gişesi ertesi haftasında gösterime giren Barbenheimer dalgası altında ezildi gibi bir durum oldu ve geçen yılki "Maverick" zaferinden sonra Cruise'un forsu bir nebze sarsılmadı değil. Gene de her halükarda "Part 2" gelecek ve seri nihayete erecek. Artık inşallah Cruise da farklı denizlere yelken açıp "Magnolia", "Collateral" vs. gibi değişik işlerle karşımıza çıkmaya başlar tekrar, zira her ne kadar aksiyon adamı kimliğine saygımız sonsuz ise de aktör Tom Cruise'u daha çok özlediğimi farkettim ben.