Çarşamba, Aralık 08, 2010

Av Mevsimi

                                                                                
Yavuz Turgul, memleketimin sinemasında ne yapacağı takip etmeye değer nadir birkaç yönetmenden biri. Ertem Eğilmez'in tedrisinden geçmiş, Arzu Film ekolü içinde yetişmiş birisi olarak bugün klasik kabul edebileceğimiz "Şekerpare", "Çiçek Abbas", "Züğürt Ağa" gibi birçok filmin senaryolarını kaleme almış bir isim. "Gölge Oyunu" gibi ilk dönem filmlerini beğenmesem de "Eşkıya" ile bana göre abartısız Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi filmine imza atmış olan Turgul'un sonraki çalışması "Gönül Yarası" da  yerli malı sinema açısından 2000'lerin en kaydadeğer örneklerinden biriydi. Arada senaryosunu yazdığı "Kabadayı"da boşa salladı gibi oldu ama orda beklentileri karşılayamamanın sorumluluğunu gönül rahatlığıyla yönetmen Ömer Vargı'nın üstüne yıkabilmiştik. "Av Mevsimi"nde yönetmenliği de kendisi üstlendiği için böyle bi seçenek sözkonusu değil maalesef.


Son üç yıldır büyük umutlarla beklediğim yerli filmler beni hayal kırıklığına uğratıyorlar, "Kabadayı" ve "Ejder Kapanı"nın ardından "Av Mevsimi" de bu furyaya dahil oldu maalesef. "Ejder Kapanı" gibi bu film de ülkemizde çok da iyi örnekler çıkarılamamış polisiye türünde birşeyler yapmaya çalışıyor. Bir göl kenarında bulunan kesik bir kol parçasından yola çıkarak kolun sahibinin katlinin ardındaki gizemi çözmeye çalışan üç polisin hikayesi mevzubahis olan. Yavuz Turgul'un bir senarist olarak en önemli hasleti karakterlerini çok iyi tasarlaması bana göre, resmen ete kemiğe büründürmesi, ekranda izlediğimiz birer figür değil de kanlı canlı insanlar haline getirebilmesi. Ne var ki "Av Mevsimi"nin ilk falso verdiği yer de burası, karakterlerin çok derinlikli işlenmemiş olması. Şener Şen'in oynadığı komiser, biraz "Se7en"daki Somerset'i andırır biçimde mesleğinden bıkmış biri görünümünde ama bu bezginlik duygusu seyirciye çok da aktarılamıyor. Okan Yalabık'ın canlandırdığı antropolog, hikayenin akışı zarfında polislik mesleğinden tiksinir hale geliyor ama bu dönüşüm çok yavan ve sığ bi biçimde gerçekleşiyor. Cem Yılmaz'ın karakterinin ise karısına saplantılı olmak gibi bir problemi var ama en nihayetinde bunun bağlandığı nokta da adamın karadenizli olmasından öteye gidemiyor.


Filmin en temel defosu ise sağlam bi entrikaya sahip olmayışı. "Ejder Kapanı" da aynı dertten muzdaripti ama açıkçası "Av Mevsimi"ne kıyasla çok daha ilgi çekici bi öncülden hareket ediyordu. Bu filmin hem çok sağlam bir temeli yok hem de hikayesini başladığı noktadan alıp üstüne bir tempo ve gerilim inşa etmekte de başarılı olamıyor. Faili meçhul bir cinayet üzerinden ilerleyen polisiye bir hikaye anlatmak gibi bi niyetiniz varsa bunu ilgiyi ayakta tutacak kimi twistlerle ve tatmin edici bir finalle noktalamanız gerek. "Av Mevsimi"nin bu minvalde gösterdiği performans ise ancak ortalama olarak nitelenebilir. Sırıtan ve boşlukları olan bi hikaye değil ama özgün olmaktan da uzak. 2,5 saat gibi az buz olmayan bi süreye sahip filmin, bu zaman zarfında seyirciyi germek şöyle dursun, yer yer sıkıcılaşma boyutuna gelmesi, arkasındaki değerli isimleri düşününce ister istemez bir sukut-u hayale sebep oluyor. Gene "Ejder Kapanı" gibi daha ortalarında ne olup bittiğini kavrayabildiğiniz filmin finalinde, mevzu bahis cinayetin arkasındaki gizemin karakterlerin ağzından uzun uzun uzadıya anlatılması da son derece bayat bi hamle.


Hikayenin tüm bu özgünlükten uzak olma, sığlık vb. problemlerinin belli bi temayı işlemek için mi gözden çıkarılıyor diye bakarsak, o minvalde de kaydadeğer bi özellikten bahsetmek mümkün değil. Turgul'un sineması genelde hep gelenekle yeniliğin çatışması temasını işlediği yolunda eleştirilir, ki bu filmde de Şener Şen'in karakterine bakınca böyle bir önyargıya kapılmak mümkün. Ama Turgul'un ilk kez bu filminde bu olgunun üstünde durmadığını görüyoruz. Gel gör ki herhangi başka bir alt metin de sözkonusu değil. Bir ara antrepoloğun tez konusu üzerinden Türkiye'de niçin seri katil çıkmadığı üstüne mi kafa yorulacak diye bakıyorsunuz, o muhabbet bir yere varmıyor. Zenginliğin verdiği küstahlıkla tabandakilerin hayatıyla çekinmeden oynayan kaymak tabaka üzerinden bi kapitalizm eleştirisi mi var diye bakıyorsunuz, onun da öyle pek esamesi okunmuyor. Bu manada Turgul'un önceki işlerinde keyifle farkedilen entellektüel derinlikten de nasipsiz bir yapım "Av Mevsimi".


Filmin en önemli artısı Cem Yılmaz. Öyle ki ilk defa mizah yönü olmayan bir rolde izleme imkanı bulduğumuz aktörün performansı için bile seyredilebilir film. Daha önce "Organize İşler"deki mafya baba kompozisyonu çok beğenirdim ben fakat neticede o da komik bi karakterdi. Burdaki canlandırdığı polis de ister istemez tepkileriyle olsun hareketleriyle olsun kendisinin sahne personasından izler taşıyor, ama son tahlilde izlediğimiz kişinin Cem Yılmaz olduğunu unutturmayı başarıyor aktör. Umuyoruz bundan böyle de dramatik rollerde görünmeye devam eder. Şener Şen standart bi performans sergilemiş, kötü denemiyecek ama çok da göze batmayan bir oyunculuk. Onun muadili olarak Çetin Tekindor, karakterinin ağırlığını perdeye taşımakta daha başarılı. En nihayetinde bu üç büyük aktörü aynı sahnede izlemek keyifli bir deneyim, "Av Mevsimi" vesilesiyle bu ayrıcalığa da erişmiş olduk.

Tamer Çıray imzalı müzikler, çatışma sahnesindeki caz esintili saçma bir melodi dışında başarılı. Özellikle Kazım Koyuncu'nun versiyonuna yakın bir aranjeyle,  üstelik kritik bir sahnede kullandığı "Hayde" türküsü çok güzel. Uğur İçbak imzalı görüntüler özellikle karakol içi sahnelerde ve puslu ormanda dikkat çekiyor. Bunlardan öte "Av Mevsimi" söylenebilecek daha fazla bir şey yok. Yavuz Turgul sinemasının üstüne bir şey koymayan bir yapım. Yönetmenin 2004'ten beri bu proje üzerine çalıştığını söylemesi göz önüne alındığında bu kadar mesai ayrılmış bi projenin beklentileri karşılamaktan uzak bi niteliğe sahip olması üzücü.