Pazar, Aralık 05, 2010

The Last Exorcism


Biraz geç izleme olanağı buldum ama beklediğime değdi. Yapımcılığını yaptığı filmlerin afişlerine adını büyük harflerle yazdırmayı sevse de Eli Roth'un varlığı bi filmin selameti adına çok da hayırlı bir gösterge değil aslında. Ama "The Last Exorcism", daha bi genç kızın webcamde içine şeytan girdiği o "chatroulette" tanıtım kampanyasıyla bile umut vadediyordu, çıkan netice de beklentilerimizi boşa çıkarmadı.


Şeytan çıkarma üstüne olan korku filmleri, her zaman ilgi çekici bir alt tür olagelmiştir. Bizim dinimizde mevzu bi felak bi nas suresi yardımıyla savuşturulsa da, hristiyan illerinde olay tarih boyu biraz daha kompleks gelişmiş anlaşılan. "The Exorcist"in çekilmesinin üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen halen etkisinden birşey yitirmemiş olması ve birçok listede tüm zamanların en korkutucu filmi olarak gösterilmesi boşuna değil. Hakettiği takdiri görmediğini düşündüğüm "The Exorcism of Emily Rose" da türün yadetmeye değer, sağlam örneklerindendir. Bu filmlerin etki güçlerinin arkasında insanların Allah korkularıyla iblis,üç harfli vs. varlıklardan çekincelerini sentelemeleri olduğunu düşünüyorum, çünkü filmin afişinde de çok yerinde bi ifadeyle belirttiği gibi "if you believe in God, you must believe in the devil" (eğer Tanrı'ya inanıyorsanız, şeytana da inanmalısınız).


Burdaki "exorcist"imiz ise ne Tanrı'ya ne de şeytana inanan bir adam. John Constantine tarzı ukala bir inançsız değil, daha ziyade bir sahtekar. Baba mesleği olarak sürdürdüğü vaizlikle beraber para karşılığında türlü türlü düzenekle şeytan çıkarma ayinleri yaparak yolunu bulan iki yüzlü bir kişilik. Bununla beraber, itici biri de değil, çünkü kendisinin de ifade ettiği üzere ailesinin geçimini sağlamak zorunda, özellikle oğlunun sağlık masraflarını karşılamakla mükellef... Bir belgesel ekibiyle paylaştığı bu deneyimlerini örneklemesi bakımından kızının ruhuna şeytan musallat olduğuna inanan bir adamın davetini kabul edip kızı dertlerinden kurtarmak(!) için yola koyuluyorlar. Tüm perde arkasıyla temaşa etme olanağı bulduğumuz döküman niteliğinde bir ayinin ardından kızın iblislerinden kurtulduğunu söyleyip yollarına geri koyuluyorlar. Beklendiği üzere, mevzu orada noktalanmıyor tabii ki...


"The Last Exorcism"in en büyük gücü, türün kalıplarıyla uğraşan oyunbaz yapısıyla senaryosundan geliyor. Farzı misal inancını kaybetmiş yolunu arayan din adamı figürünün yerine böyle manevi dertlerle uğraşmaktan ziyade hayat gailesine odaklanmış, bir şekilde gemisini yürütmeye çalışan bir adamı yerleştirmek nerden bakılırsa bakılsın özgün bir hamle. Senaryodaki twistler gayet başarılı, özgün değiller ama hikayenin gücünü arttırarak filmin ürkütücülüğünü pekiştiriyorlar. Alman yönetmen Daniel Stamm'in sahte belgesel usülünce yönetmenliği inandırıcılık sorunları taşımıyor değil, müzik kullanımı örneğin uygun olmamış benim kanaatime göre. Ama elindeki metnin hakkını verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz herhalde. Zira neticede ortaya çıkardığı film "Exorcist"le "Rosemary's Baby"yi "Rec" usülünce sentezlemeyi başaran, incelikli bir çalışma. Yapımcı Roth çeşitli mecralarda filmin "Hostel" tarzı bir gore şöleni olmayacağını belirtmişti, ama gördüğüm kadarıyla kandan yana ellerini çok da korkak alıştırmamışlar, iyi de olmuş. İçine şeytan giren kız rolünde Ashley Bell, bir Jennifer Carpenter'ın gösterdiği performansı sergilemekten uzak olsa da gayet inandırıcı ve yeri geldiğinde tırsıtıcı bir oyunculuk sergilemeyi başarmış. Kıt geçen 2010 yılınının yüz akı filmlerden biri, kaçıranlara tavsiye olunur...