Pazar, Aralık 05, 2010

Unstoppable


Uzunca bir süredir, öyle çok fazla iddiası olmayan ama seyirciye elinden geldiğince yüksek seyir zevki vaat eden bi filme rast gelmiyorduk, ta ki "Unstoppable" gösterime girene değin. İşin aslı kimse Tony Scott'un bu yeni filminden ya da Tony Scott'dan öyle çok fazla şey beklemiyordu. Hiçbir zaman abisi Ridley'nin saygınlığına erişememiş olsa da hep iyi bir zanaatkar olarak görüldü Tony Scott. Bugün kült kabul edilen işlere imza atmış olsa da filmografisi içinde yalnızca "Enemy of the State" ve "The Last Boy Scout" benim favorilerimdendir. 2000'lerin başında "Men On Fire" ile ivme kazanan nerdeyse saniye başına bir kare düşen kurgu anlayışı ve alamet-i farikası haline gelen görsel tarzı "Domino" ile zirve yaptı. Gerçekten de yönetmenin kafası iyiyken çekilmiş gibi duran, hazmı zor bir filmdi "Domino". Scott eleştirilerden ders almış olacak ki sonraki filmlerinde daha klasik sulara yöneldi, "Deja Vu" ve "Pelham 123" ile mütevazi ölçekte işlere imza attı. Görünen o ki "Unstoppable" vesilesiyle 2000'leri çıkışla noktalamış olacak.


Artık bir nevi Burton-Depp ikilisine dönüşen Scott-Washington ikilisinin yeni ortaklıkları gerçekten yaşanmış bir olaya dayanıyor. "CSX 8888 hadisesi" olarak bilinen olay 2001'de yaşanmış. Bir rayı değiştirmek için esasında yavaş ilerleyen trenden inen makinist dinamik fren sistemini doğru kurmadığı için tren kendiliğinden hareket etmeye başlamış ve yaklaşık 2 saat boyunca saatte 76 km. hızla yol almış. Filmde de yer aldığı şekilde içine çekildiğinde yada ciltle temas ettiğinde zararlı olan molten fenol yüklü tren raydan çıkarılarak ya da -zekice(!) bir fikirle- hareket halindeyken yakıt boşaltım düğmesine ateş edilerek durdurulmaya çalışılmış, bunlardan ikincisi düğme yerine yakıt deposunun vurulmasıyla neticelenmiş. Kontrolsüz ilerlemeye devam eden tren, ikinci bir trenin arkaya kendini eklemesiyle yavaşlatılıp, makinistin tren üzerinde ilerleyerek lokomotifi kapatmasıyla durdurulabilmiş.


İşin uzmanlarına göre sinemasal anlatımı güçlenderme ve dramatikleştirme adına yer yer abartılmış olsa da "gerçek bir olaydan uyarlanmıştır" ifadesinin hakkını verecek derecede gerçeğe yakın bir film "Unstoppable". Senarist Mark Bomback, keyifle tekrar tekrar izlediğim "Constantine" ve "Die Hard 4.0" gibi yapımların senaryolarına katkıda bulunmuş bir isim. Yazar, gerçek olayları alarak treni durduran kahramanlar üzerinden dramatizasyona girişmiş. Chris Pine'ın karakterinin eşiyle sorunları var, Washington'ın karakteri ise tren yolu şirketince zorunlu olarak emekli ediliyor -küresel ekonomik krizin kaçınılmaz neticelerinden olan işsizlik de yavaş yavaş Hollywood filmlerinde kendine yer bulmaya başladı-. Bu hem seyircinin bu adamlarla , hem de televizyon başında bu adamların treni durdurmak için canlarını dişlerine takmalarını heyecanla takip eden yakınlarıyla daha kolay özdeşleşmesini sağlıyor. Bu noktada televizyon yayını görüntülerin Scott tarafından son derece etkin bi şekilde kullanıldığını not düşmek gerek. Hem aksiyonu gerçekçi göstermek adına -zira gerçek hayatta bu tarz olayları da TV vasıtasıyla takip ediyoruz-, hem de dramatizasyon adına son derece yerinde bir hamle bu. Scott'ın asıl yönetmenliğini konuşturduğu sahneler aksiyonun doruğa çıktığı bölümler ki gerçekten kendisine şapka çıkarmak lazım, bir trenin aksiyonun merkezinde olduğu bir filme imza atmak her babayiğidin harcı değil. Harry Gregson-Williams'ın adrenalin pompalayan müziklerinin de katkısıyla tam bir heyecan şölenine imza atan yönetmen, bütünüyle harekete odaklanıp hikayeyi de boşlamayarak, giriş bölümünü uzun tutup öyküsünü yavaş yavaş açmayı tercih ediyor, böylelikle mevzuya dahil olan tüm figürleri her açıdan seyirciye tanıtma fırsatı buluyor.


"Speed"in modifiye edilmiş bir versiyonu olarak görülebilecek "Unstoppable" Chris Pine'ın Hollywood'un yükselen yıldızlarından biri olduğunu da bir kere daha tescilliyor. Rosario Dawson "Eagle Eye"dakine benzer bir karakterde, kaotik bir mevzuyu çözümlemekle yetkili kişi olarak gene çok başarılı, kadın bu tarz roller için resmen biçilmiş kaftan. Yazımı, yönetimi ve oyunculuklarıyla izlemesi keyifli, sezonun en iyi filmlerinden biri. Görünüşe bakılırsa bu yılın asıl bombaları sonbaharı beklemiş, aralıktan da umutluyuz bakalım...