Salı, Mayıs 10, 2011

Insidious


Yönetmen James Wan ve aktör-senarist Leigh Whannell, daha önceki iki çalışmalarıyla korku türüne yeni bi soluk getirmeyi becerebilen, parlak bir ikili. Bu iki filmden ilki Saw, korku türünün son 10 yıldaki belirleyici filmlerinden biri oldu ve her ne kadar Wan'ın kendisinin de ifade ettiği üzere Saw, gore unsurlara değil psikolojik gerilime dayalı bi korku filmi olsa da akabinde başta kendi devam filmleri olmak üzere işkence pornosu türünde birçok filmin türemesine vesile oldu. Dead Silence ise son derece isabetli bir tercihle vantralog kuklalar üstüne bir korku filmiydi (bu kuklaları ben de hep ürkütücü bulmuşumdur), her ne kadar çok ses getirememiş olsa da türün benim izlediğim en sağlam örneklerinden biriydi. Böyle başarılı iki filmin ardından gelen Insidious, proje aşamasından beri belli bir kitlenin iple çektiği filmlerden oldu haliyle.


Insidious, yeni evlerine taşınmış bir ailenin küçük çocuklarının sebebi bilinmeyen bir nedenle koma benzeri br duruma girmesini konu ediniyor. Yattığı derin uykudan uyanmayan çocuğun başına gelenleri önceleri evin uğursuzluğuna bağlayan anne, bir süre sonra olayın başka bir boyutu olduğunu keşfediyor. Insidious, çıkış noktası itibariyle Poltergeist'ı çağrıştıran bir yapım. Fakat aynı başlangıç noktasından yola çıkmasına rağmen Poltergeist'den farklı bi izlek seyredip, hikayesini başka bir rotaya çekiyor. İyi de yapıyor, zira genel kanaatin aksine Poltergeist çok da başarılı bir film değildir, yer yer sıkıcıdır hatta. Bu noktada, kötücül ruhların  eve değil de çocuğun bedenine dadanması başarılı bir hikaye hamlesi olmuş. Astral seyahat teması da, çok işlendiğine şahit olmadığım, filmin hikayesine tam oturmuş bir faktör. Dolayısıyla senaryo hanesinde Leigh Whannel üzerine düşeni eksiksiz yapıyor ve tam puan alıyor. James Wan'ın yönetmenliği için de aynı şeyi söylemek büyük ölçüde mümkün, fakat öyküsünü anlatma biçiminde finale doğru yaptığı değişiklik bazılarına yadırgatıcı gelebilir. Filmin üçte ikilik bölümünde shymalanvari bir göstermeyip ima ederek korkutma yoluna giden ve bunu da gayet başarılı bir biçimde ifa eden Wan, son bölümde aniden vites değiştirip seyircinin hayalgücüne bırakır gibi yaptığı korku unsurlarını bir bir tasvire yelteniyor. Şahsen benim bu bahsettiğim ikinci tarzdaki korkularla hiçbir problemim yok, gayet keyifle de izlerim. Fakat Insidous bu iki tarzdan sadece birine yoğunlaşsa daha iyi olurmuş, böyle bir doku uyuşmazlığı hissi uyandırmazmış gibi duruyor. Bu noktada dijital görüntülerin filmin tesir gücünü belli ölçüde azalttığını da belirtmeden geçmemek lazım, filmle çekilse çok daha şık bir atmosfere sahip olabilirmiş. 

Son kertede gayet sağlam, arkasındaki ekibe inancı olanların yüzünü kara çıkartmayan bir film Insidious. Yapımcıları arasında Paranormal Activity'nin yaratıcısı Oren Peli'nin de bulunduğu film, 1,5 milyon dolar gibi bir bütçeyle yola çıkıp 50 milyona yaklaşan bir gişe elde etti ve şu an itibariyle 2011'in de en karlı yatırımı. Wan-Whannell ikilisini bundan daha sonra büyük ölçekte projelerde görmemiz bi hayli olası.