Pazar, Mayıs 29, 2011

I, Robot


Alex Proyas, filmogrofisinde The Crow ve Dark City gibi iki film bulundurması hasebiyle kült bir isim olarak kabul edilebilir. 48 yaşındaki Avustralyalı yönetmen, 6 filmlik kariyeri süresince Avustralya ve Hollywood arasında mekik dokumuş. Sektördeki birçok meslekdaşı gibi videoklip ve reklam yönetmenliğinden uzun metraja geçiş yapan Proyas'ın ödül kazanmış bir çok kısa filmi de bulunmakta. Daha öğrencilik yıllarında kendi yapım şirketini kuran Proyas, 1989'da ilk uzun metraj filmi Spirits of the Air,Gremlins of the Clouds'a imza atmış. Aynı zamanda senaryosuna da yazdığı post-apokaliptik bir distopya öyküsü olan bu filmin, yönetmeninin vizyonuna dair ilk emareleri gösterir bir şekilde stilize yapım standartlarıyla dikkat çeken, uzun metraj videoklip tadında bir film olduğu söyleniyor. 94'te The Crow ve beş yıl sonrasında gelen Dark City ile kendine sinemaseverlerin gözünde çok sağlam bir yer edinen Proyas, 2002'de ülkesi Avustralya'ya dönerek, önceki işlerinden çok farklı bir filme, müzik aleminde umdukları çıkışı yapmak için çırpınan amatör bir rock grubunun öyküsünü anlattığı Garage Days'e imza attı. Bu filmin ardından tekrar Hollywood'a dönen yönetmenin sonraki projesi ise I,Robot oldu.

Ünlü bilimkurgu yazarı Isaac Asimov'un Robot öykülerinin bir uyarlaması olan I,Robot'un ön hazırlık aşamasında esas olarak Isaac Asimov'un hikayelerinden değil, senarist Jeff Vintar'ın Hardwired isimli bir senaryosundan yola çıkılmış. Başta Bryan Singer'ın yönetmesi düşünülen filmin hakları başka bir stüdyoya geçince Proyas yönetmenliğe getirilmiş, Vintar da senaryoyu büyük bütçeli bir stüdyo filmine uygun hale getirmekle görevlendirilmiş. Hikayeye Asimov'un öykülerinde yer alan "üç temel robot kuralı"nın eklenmesi de bu aşamada gerçekleşmiş, sonrasında gene Asimov'un öyküsündeki karakterlerden biri olan Susan Calvin'in de senaryoya eklenmesiyle projenin adı I,Robot olmuş. Ön yapım aşamasında, daha anaakım bir film oluşturmak, yani filmin temel entrikasını biraz kırpıp büyük ölçekli aksiyon sahnelerine yer açmak amacıyla birçok farklı yazar tarafından elden geçirilen senaryo, nihai olarak Akiva Goldsman ve Jeff Vintar'ın son rötuşlarıyla tamamlanmış. 2035 yılında, robotların birçok kamusal ve şahsi hizmetlerin gerçekleşmesinde kullanıldığı bir dünyada, kimi kişisel nedenlerden ötürü robotlardan nefret eden dedektif Del Spooner'ın öyküsünü anlatan film, robot teknolojisinde isim yapmış bir bilim adamı olan Dr.Lanning'in intihar süsü verilmiş ölümüyle dedektifin içine çekildiği bir entrikayı konu ediniyor.

Esasında I,Robot, beyinsiz blockbusterlar arasına katılmaya namzet kimi özellikler taşımıyor değil. Yukarda da değindiğimiz üzere senaryonun ilk aşamasında çetrefilli bir entrika öyküsüyken, başrolde yer alması kesinleşen Will Smith faktöründen istifade edebilmek için bol patlamalı-bol aksiyonlu bir hale getirilmesi bunun bir örneği mesela. Lanning'in Spooner için kimi ipuçları bıraktığını ifade etmek için kör göze parmak bir "hansel ve gratel" göndermesi bile eklemişler, mazallah seyirci falan gözde kaçırır diye düşündüler heralde(!). Bunun yanısıra ikide bir araya serpiştirilmiş sanal reklamlar da ayrı bir sinir bozucu; Audi RSQ, converse, FedEx vs... Bu ve benzeri kimi antipatik özellikler barındırmasına rağmen filmi hem tekrar tekrar izlenebilen bir seyirlik, hem de çok derin sularda yüzmemekle beraber teknofobik mesajlar içeren bir metne sahip nitelikli bir bilimkurguya dönüştüren temel unsur Alex Proyas faktörü. Crow ve Dark City'nin hayranları bunu söylediğimi duysalar beni çarmıha gererler heralde ama bence Proyas'ın yönetmenliğinin olgunluk noktasını I,Robot teşkil ediyor. Gerek Crow, gerekse Dark City karanlık, yer yer gotiğe göz kırpan  görsel yapılarıyla hayranlık bırakan filmler olsalar da, kurguda bir acelecilik, hikayeye paldır küldür giriş yapma gibi bir ortak noktaya sahipler. Proyas'ın I,Robot'ta gösterdiği temel iyileşme kurgu bazında gerçekleşiyor ve hikayenin açılış bölümünü daha sakin ve olgun bir biçimde geçiriyor. Hoş, büyük bütçeli stüdyo filmlerinin çoğunda ortak olan bi hususiyet bu ama neticede yönetmenin önceki filmlerine nazaran bu, daha oturaklı bir girizgaha sahip.
Önce sıkıntılı karakterimizle müşerref olup, sonrasında onun sıkıntılarının günlük hayatındaki olumsuz yansımalarına şahit oluyor, bilim adamı Dr.Lanning'in intiharıyla hikayenin gelişme noktasına geçiş yapıyoruz. Spooner'ın robotlardan nefret ediyor olması Lanning'in ölmeden evvel özellikle onun için bir mesaj bırakması noktasında önem kazanıyor, zira adamımız doktorun ölümünde hemen robotlarla ilgili bir entrikanın olduğu ihtimaline yöneliyor. Bu noktada senaryoya ve Will Smith'e haklarını teslim etmek lazım, Spooner karakterinin robotlara yönelik antipatik davranışlarını anlaşılabilir motivasyonlarla bezeyip esprili repliklerle karakterin itici görünmesine izin vermemişler. Çok fazla yeniden yazıma tabi tutulan senaryolar genelde dağınık bir görünüm arzedeler, yönetmen yeteneklerini ne kadar iyi kullanırsa kullansın bu handikapı bütünüyle bertaraf edemez, Terminator Salvation'ın temel sorunu bu olmuştu mesela. I,Robot'un senaryosunda ise böyle bir durum söz konusu değil, görünüşe bakılırsa senaryo her elden geçirildiğinde daha geniş bir kitleye hitap etmesi için hikayenin fazlalıkları budanmış,boşalan noktalar kimi eğlencelik unsurlarla ikame edilmiş. Bununla birlikte hikayenin özüne de dokunulmamış, herhalükarda izlediğimiz robotlarla dolu bir gelecekte geçen Agatha Christievari bir cinayet gizemi.

Bir Dark City ile karşılaştırıldığında I,Robot tematik olarak son derece sığ ve basit görünebilir belki, neticede 2001:A Space Odessey'in tezlerinin cilalı bir yeniden temsili gibi duruyor. Fakat içeriğindeki yapay zekanın bilinç kazanma ihtimali üzerine göndermeler, bununla bağlı olarak bir sibernetik devrim olgusu kimi noktalarla filmi Matrix, Dark City gibi filmlerin açtığı kulvara yerleştirmek de gayet mümkün. Filmin distopyalarda çok sık kullanılan karanlık bir dünya tasarımı yerine, gayet parlak ve göz alıcı bir betimlemeye girişmesi de teknofobik söylemleriyle çelişir bir tutum gibi gözükse de esasında, parlak ve pürüzsüz yüzeyin altında ters giden birşeylerin olabileceğine dair temel mesajı da göz önüne alındığında yerinde bir tercih. Proyas'ın yönetmenliğinin şaha çıktığı bölümler ise filmin aksiyon sahneleri, bu sahnelerin mizanseni ve icrası bir Spielberg filminden kesinlikle aşağı kalmıyor. Özellikle finalde robotların USR binasına saldırdıkları sahne resmen ikonik.


I,Robot'un üst düzey bir eğlencelik olmasındaki başat unsurlardan biri de yan oyuncu kadrosu: Bridget Moynahan, Shia LaBeouf, Chi McBride, Alan Tudyk ve James Cromwell. Bunların arasında en çok parlayansa Moynahan, mesleğine fazla bağlı, antipatik bilimadamı karakterini sevimli bir hale getirmeyi başarmış. LaBeouf ise girdiği her sahneye komedi performansıyla damga vurmayı başarıyor, yan rollerden bugünkü konumuna gelmesinin tesadüfi olmadığını kanıtlıyor. Gollum'un yaratılmasında kullanılan teknoloji vasıtasıyla Alan Tudyk'in canlandırdığı Sonny ise Gollum kadar başarılı bir tasarım değil ne yazık ki. Üstelik Björk şarkısı All Is Full of Love'ın Chris Cunningham yönetiminde çekilen klibindeki tasarımı da haddinden fazla andırıyor. Bu tarz ufak kusurları bir tarafa bırakıldığında karşımızda sektördeki en yetenekli yönetmenlerden birinin bana göre en iyi filmi, aynı zamanda yapılmış en iyi bilimkurgulardan biri var denebilir. Proyas'ın önceki işlerinin hayranlarınca yadırgandı biraz I,Robot, şüphesiz takdir edenler de oldu ama hala birçok insanın tam olarak hakkını teslim etmediği bir film. Proyas'ın kariyeri bu filmden sonra daha ana akım bir hal aldı orası kesin. 3 yıl önce gösterime giren Knowing de Nicolas Cage faktörüne sırtını dayayan bir blockbuster denemesiydi, yetersiz bir senaryodan muzarip olduğu için beklenen ilgiyi görmeyen bu filme de Proyas görsel olarak imzasını atmayı başarmıştı( bkz.uçak kazası sahnesi). Yönetmenin şu ara ufukta iki projesi var, biri Milton'ın ünlü epik şiiri Kayıp Cennet'in film uyarlaması, bir diğeri de Dracula'nın kökenlerini, yani Kazıklı Voyvoda zamanlarını anlatan Dracula:Year Zero. Bu ikincisinde kötü adam Osmanlı olacak, bakalım nasıl bir gürültü kopacak...