Cuma, Mayıs 20, 2011

Miral


Miral, Hind Hüseyni'nin cenaze görüntüleriyle başlıyor. Kendisi savaşta ailelerini yitiren çocukların sığındığı bir yetimhanenin kurucusu, film de zaten bir bakıma bu yetimhanenin ve Hüseyni'nin hikayesi. 1948 yılında aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 100 küsur filistinlinin hayatına malolan Deir Yasin katliamından sağ kurtulan çocuklara bi yuva olsun diye kurduğu yetimhaneyi hayatının gayesi haline getiren Hüseyni, 1994 yılında vefat etmiş.  Yetimhane de halen faaliyetini sürdürmekte.

Miral, bu yetimhanede büyümüş Rula Jebreal'in aynı isimli otobiyofrofik romanından uyarlanmış. Filme adını veren başkarakter, annesinin intihar etmesi üzerine babası tarafından yetimhaneye yerleştirilen bir kız. Hind Hüseyni'nin cenaze görüntüleriyle giriş yapan film, zamanlar ve karakterler arasında geçişler yaparak bölümler halinde ilerliyor ve önce yetimhanenin kuruluşunu, sonra Miral'in annesinin travmatik geçmişinden intiharına uzanan süreci ve en son olarak Miral'in çocukluk ve gençlik yıllarını anlatıyor. Bu anlatım tarzı, karakterlerin hikayeleri ile paralel olarak İsrail-Filistin çatışmasının tarihi dönemeçlerini de arşiv görüntüleri üzerinden filme yedirme imkanı vermiş yönetmene. Miral'in en özgün ve takdir edilesi niteliği bu bağlamda ortaya çıkıyor; politik doğruculuk namına tarafsız bi bakış açısına yüz vermiyor film, aksine safını daha en baştan belli ediyor. Bunda tabii ki en büyük pay romanını bizzat senaryolaştıran Jebreal'e ait ama, amerikalı bir yahudi olan yönetmen Julian Schnabel'e ve gene yahudi olan yapımcı Weinstein kardeşlere de hakkını teslim etmek lazım, cesur bir işe imza atmışlar. Zaten yahudi çevreler film görücüye çıkar çıkmaz hemen bir karalama çabasına giriştiler, MPAA(Amerika'da filmin yaş sınırını belirleyen kurul)  filmi son derece gereksiz bir şekilde R(bizdeki +18'in karşılığı) olarak sınıflandırdı(sonraları Weistein'ların itiraz etmesi üzerine bu PG-13'e çekildi). Oysa çok abartılı bir zulüm tasvirine de girişmiyor film, bazen filme zarar verecek şekilde didaktikliğe kaçma pahasına İsrail'in işgalci politikasının resmini çekmeye yelteniyor sadece. Ama yahudi kamuoyunun en ufak eleştiriye dahi tahammülü olmadığı için filmin üzerine gidildi hemen. Zaten çok da ses getirmeden gösterimden çıktı. Gerçi filme yönelik ufak çapta bir linç çabası söz konusu olsa da, Miral'in beklendiği ölçüde ses getirmemesi biraz da filmin kendisinden kaynaklanmakta. Senaryo Jebreal'in yaşantısından kesitler içermekle birlikte sağlam bir dramatik çatı oluşturulamamış, ilgi çekici ama olması gerektiği ölçüde vurucu ve etkileyici olamayan bir hikaye. Yukarda da belirttiğimiz üzere, durumun vahametini sergilemek adına yer yer didaktik olma tuzağına düşüyor film. Schnabel'in Kelebek ve Dalgıç'ta son derece yerinde bir şekilde kullandığı kimi kadrajlara bu filmde de başvurması yersiz ve seyirciyi öyküye yabancılaştıran bir hamle.

Bu ve benzeri niteliksel kusurlarına rağmen Miral önemli ve izlenmesi gereken bir film. Birçoklarının el atmaya dahi yeltenmediği, el atanların da popülist yaklaşımlarla hakkıyla işlemediği bi konu hakkında hiç sakınmadan sözünü söylemesiyle bile alkışı hakediyor film. Umarız Filistin sorununu ele alan bu tarz uluslarası ölçekte yapımların sayısı artar diycem ama Miral'in karşılaştığı muamele göz önüne alınınca pek de olası görünmüyor bu.