Çarşamba, Eylül 05, 2018

Mary Shelley


"Frankenstein"ı lisedeyken okuduğum hala aklımda. Korku romanı beklerken baya bildiğin trajediyle karşılaşınca hem şaşırmış hem de hoşlaştığımı hatırlıyorum. O zamandan bu yana romanı tekrar
okuma şansım olmadı ama sanmıyorum ki gücünden bir şey kaybetmiş olsun. Bu ölümsüz eserin yazılış öyküsü de en az roman kadar meşhurdur ve bir kaç filme konu olmuştur ama bu yazının konusu olan "Mary Shelley" tümüyle yazarın hayatına odaklanan ilk film olma özelliğini taşıyor muhtemelen. 

Film evlenmeden önceki adıyla Mary Wollstonecraft Godwin'in (Elle Fanning) gençlik yıllarından başlayarak Percy Shelley (Douglas Booth) ile tanışması ve çalkantılıklarla dolu birliktelikleri üzerinden ilerleyip "Frankenstein"ın yazılması ile son buluyor. Filmde izlediğimiz
Mary, feminizmin öncülerinden kabul edilen annesiyle hiç tanışamamış ama babası tarafından iyi yetiştirilmiş, içinde yazmaya dair bir tutku olsa da hala edebi sesini arayan bir karakter başlarda. Bu kendini bulma süreci Percy ile ilişkisi çerçevesinde gelişip nihayete eriyor ve Mary'nin etrafındaki sorumsuz ve narsist erkekler ekseninde yaşadığı hayal kırıklıkları ve trajedilerin "Frankenstein"ın yazımını temellendirdiği yönünde bir tasvire gidiyor film. 
 
 
 
Nette okuduğum kadarıyla bir çok tarihçinin bu noktada filme itirazları söz konusu zira filmde anlatıldığı gibi karısını, çocuğunu bırakarak Mary ile birlikte olan, sadakatten ziyade açık ilişkiye önem veren ve birliktelikleri süresince bir çok kadınla ilişki yaşamış birisi olan Percy Shelley aynı zamanda romanın yazılışı sürecinde Mary'ye en çok destek olan isim olmuş ve ikisi arasındaki ilişki filmde kurgulandığının aksine çok daha kompleks. Mary her ne kadar Percy'nin açık ilişkilerini tasvip etmemiş ve bu durum kendisinde elem ve kedere sebebiyet vermiş olsa da hiç bir zaman Percy'nin yanı başından ayrılmamış ve erken yaşta ölen şairin vefatının ardından eserlerinin basımıyla bizzat ilgilenerek kendisinin mirasını yaşatma uğraşı vermiş. Ha keza Percy de tüm kaçamaklarına ve parasal sıkıntılarına rağmen ölümüne değin Mary'nin yanı başında yer almış. Hayat hikayelerini okuyunca edinilen intiba yaşadıkları, yaşattıkları tüm acılara rağmen birbirlerine tutkuyla bağlı kalmış ve birbirlerinden hiç kopamamış iki insanın öyküsü oluyor. Öte yandan Suudi Arabistan'tan çıkan ilk kadın yönetmen olan Hayfa El-Mansur ve senarist Emma Jensen feminist bir yaklaşım gayesiyle Percy'yi komple gömerek Mary'yi etrafındaki erkeklere rağmen kendi kaderini çizen biri olarak resmetme yoluna gitmişler ama en nihayetinde kendi ayaklarına sıkmaktan da geri duramamışlar zira finali itibariyle filmin kadın karakterini kendisine acıdan başka çok az şey getirmiş bir erkekle tekrar birleşirken göstermenin kadınlar hakkında çok da olumlu bir mesaj verdiğini söylemek güç.  
 

Yönetmen El-Mansur yer yer gerekliliği tartışmalı kurgu numaralarına başvursa da elindeki materyali sarkıtıp ekşitmeden seyirciye aktarabiliyor ve eksikleri, yanlışları olsa da bu önemli tarihi kişilik hakkında akılda kalıcı bir portre oluşturduğu söylenebilir. Gotik bir romanın yazarı hakkındaki depresif bir hikayenin sahip olması gerektiği üzere karanlık bir renk paletine sahip filmin dönem tasarımı ve görüntü yönetmenliği de gayet başarılı fakat karakterlerin görünümleri fazla temiz,
fazla düzgün. Erkek karakterler tüm filmi saçlarında jöleyle geçiriyorlar neredeyse ve bu durum ister istemez seyirciyi hikayeden uzaklaştırıyor. Her rolüne enigmatik bir çekicilik katmayı başaran Fanning ve her zaman izlemesi keyif veren Stephen Dillane dışında oyuncu kadrosunun da akılda kalıcı bir iş çıkardıklarını söylemek güç. Yapım ekibinde beklentilerin üstüne çıkmayı başaran isimse filmin müziklerine imza atan Amelia Warner olmuş. Aktrislikten film müziğine geçiş yapmış nadir isimlerden olan Warner, filmin tonu ve duygusuna katkı yapabilen, kulak okşayan müziklere imza atmayı başarmış (soundtrack albümünde özellikle Mary's Decision, King's Cross, The Book ve Lost in Darkness dinlenilesi).
 
 

Shelley ve "Frankenstein"a dair ilgi alakası olan herkesin izlemesi gereken bir film olsa da anlatılanların tarihi arka planını az biraz okuyup incelediklten sonra filme o gözle bakmanın daha sağlıklı bir deneyim olacağını söylerek yazıyı noktalamak lazım.