"Frankenstein"ı lisedeyken okuduğum hala aklımda. Korku romanı beklerken baya bildiğin trajediyle karşılaşınca hem şaşırmış hem de hoşlaştığımı hatırlıyorum. O zamandan bu yana romanı tekrar okuma şansım olmadı ama sanmıyorum ki gücünden bir şey kaybetmiş olsun. Bu ölümsüz eserin yazılış öyküsü de en az roman kadar meşhurdur ve bir kaç filme konu olmuştur ama bu yazının konusu olan "Mary Shelley" tümüyle yazarın hayatına odaklanan ilk film olma özelliğini taşıyor muhtemelen.
Film evlenmeden önceki adıyla Mary Wollstonecraft Godwin'in (Elle Fanning) gençlik yıllarından başlayarak Percy Shelley (Douglas Booth) ile tanışması ve çalkantılıklarla dolu birliktelikleri üzerinden ilerleyip "Frankenstein"ın yazılması ile son buluyor. Filmde izlediğimiz Mary, feminizmin öncülerinden kabul edilen annesiyle hiç tanışamamış ama babası tarafından iyi yetiştirilmiş, içinde yazmaya dair bir tutku olsa da hala edebi sesini arayan bir karakter başlarda. Bu kendini bulma süreci Percy ile ilişkisi çerçevesinde gelişip nihayete eriyor ve Mary'nin etrafındaki sorumsuz ve narsist erkekler ekseninde yaşadığı hayal kırıklıkları ve trajedilerin "Frankenstein"ın yazımını temellendirdiği yönünde bir tasvire gidiyor film.
Nette okuduğum
kadarıyla bir çok tarihçinin bu noktada filme itirazları söz konusu zira
filmde anlatıldığı gibi karısını, çocuğunu bırakarak Mary ile birlikte
olan, sadakatten ziyade açık ilişkiye önem veren ve birliktelikleri
süresince bir çok kadınla ilişki yaşamış birisi olan Percy Shelley
aynı zamanda romanın yazılışı sürecinde Mary'ye en çok destek olan isim olmuş ve
ikisi arasındaki ilişki filmde kurgulandığının aksine çok daha kompleks.
Mary her ne kadar Percy'nin açık ilişkilerini tasvip etmemiş ve bu
durum kendisinde elem ve kedere sebebiyet vermiş olsa da hiç bir zaman Percy'nin
yanı başından ayrılmamış ve erken yaşta ölen şairin vefatının ardından
eserlerinin basımıyla bizzat ilgilenerek kendisinin mirasını yaşatma
uğraşı vermiş. Ha keza Percy de tüm kaçamaklarına ve parasal
sıkıntılarına rağmen ölümüne değin Mary'nin yanı başında yer almış.
Hayat hikayelerini okuyunca edinilen intiba yaşadıkları, yaşattıkları
tüm acılara rağmen birbirlerine tutkuyla bağlı kalmış ve birbirlerinden hiç kopamamış iki insanın öyküsü oluyor. Öte yandan Suudi Arabistan'tan
çıkan ilk kadın yönetmen olan Hayfa El-Mansur ve senarist Emma Jensen feminist bir
yaklaşım gayesiyle Percy'yi komple gömerek Mary'yi etrafındaki erkeklere
rağmen kendi kaderini çizen biri olarak resmetme yoluna gitmişler ama
en nihayetinde kendi ayaklarına sıkmaktan da geri duramamışlar zira
finali itibariyle filmin kadın karakterini kendisine acıdan başka çok az
şey getirmiş bir erkekle tekrar birleşirken göstermenin kadınlar
hakkında çok da olumlu bir mesaj verdiğini söylemek güç.
Yönetmen El-Mansur yer yer gerekliliği tartışmalı kurgu numaralarına başvursa da elindeki materyali sarkıtıp ekşitmeden seyirciye aktarabiliyor ve eksikleri, yanlışları olsa da bu önemli tarihi kişilik hakkında akılda kalıcı bir portre oluşturduğu söylenebilir. Gotik bir romanın yazarı hakkındaki depresif bir hikayenin sahip olması gerektiği üzere karanlık bir renk paletine sahip filmin dönem tasarımı ve görüntü yönetmenliği de gayet başarılı fakat karakterlerin görünümleri fazla temiz, fazla düzgün. Erkek karakterler tüm filmi saçlarında jöleyle geçiriyorlar neredeyse ve bu durum ister istemez seyirciyi hikayeden uzaklaştırıyor. Her rolüne enigmatik bir çekicilik katmayı başaran Fanning ve her zaman izlemesi keyif veren Stephen Dillane dışında oyuncu kadrosunun da akılda kalıcı bir iş çıkardıklarını söylemek güç. Yapım ekibinde beklentilerin üstüne çıkmayı başaran isimse filmin müziklerine imza atan Amelia Warner olmuş. Aktrislikten film müziğine geçiş yapmış nadir isimlerden olan Warner, filmin tonu ve duygusuna katkı yapabilen, kulak okşayan müziklere imza atmayı başarmış (soundtrack albümünde özellikle Mary's Decision, King's Cross, The Book ve Lost in Darkness dinlenilesi).
Shelley ve "Frankenstein"a
dair ilgi alakası olan herkesin izlemesi gereken bir film olsa da
anlatılanların tarihi arka planını az biraz okuyup incelediklten sonra
filme o gözle bakmanın daha sağlıklı bir deneyim olacağını söylerek
yazıyı noktalamak lazım.