Çarşamba, Kasım 13, 2019

Throwback 10: 2012 - Roland Emmerich


Mayaların 2012'de kıyametin kopacağı kehanetini birisi ciddiye alıp filme çekecekse Roland Emmerich'in listenin başını çekmesi normal. "Independence Day" ile zirveye çıkan ticari kariyeri bir sonraki filmi "Godzilla" ile yara alan yönetmen "The Patriot"la farklı bir şeyler denemeye kalkmış, onunla da pek kimselere yaranamamıştı. Herhalde "en iyi bildiğim şeyi yapıp kendimi toparlayım" diye düşünmüş olacak ki öyle yada böyle türünün önde gelen örneklerinden biri haline gelmeyi başarmış "The Day After Tomorrow"la seyirci karşısına çıkmış ama akabinde çektiği "10000 BC" ile kariyerinin eleştirel anlamda en çok yerden yere vurulmuş işlerinden birine de imza atmıştı. 


Kariyerinin bu noktasında kendini tekrar bir başka felaket filmini yazarken bulan Emmerich "2012"nin senaryoyu yazarken bu sefer yanına "The Day After Tomorrow"un senaryosu için yaptığı önerilerle yönetmenin dikkatini çekmeyi başaran müzisyen Harald Kloser'ı almıştı. İkilinin elinden çıkan senaryo Sony tarafından satın alınmış ve 200 milyon dolarlık bir bütçe ile filme alınmıştı.


2012 fenomeninden yola çıkıyor olsa da esasında bir "Nuh'un Gemisi" meseli anlatır "2012". Yaklaşan felaketi bilen dünya liderleri içine birçok insan ve bilumum canlıyı da alabilecek devasa gemilerin inşasına başlarlar halktan gizli olarak. Bu gemilerin yapımında bütçeye destek çıkan bilyonerler aynı zamanda gemideki yerlerini de ayırtmışlardır. Emmerich'in filmlerinin alamet-i farikası olarak bu filmde de birbirleriyle bir şekilde bağıntılı bir çok karakterle tanışırız hikaye boyunca ve film ilerledikçe bu karakterler gruplara ayrılıp hikayeyi birkaç ayrı koldan ilerleterek seyircisini filme angaje etme yoluna gider yönetmen. 
 

Öykünün merkezinde yer alan başarısız yazar müsveddesi Jackson (John Cusack) bu hayali uğruna evliliğinden olmuş, çocuklarıyla arasına mesafe girmiş, geçimini limuzin şöförlüğüyle sağlayan bir adamdır. Çocuklarını kampa götürdüğü parkta tanıştığı Charlie (Woody Harrelson) dünyanın sonunun geldiğine dair komplo teorisini kendisiyle paylaştığında ilk başta deli deyip geçse de kamp dönüşü şoförlüğünü yaptığı Rus milyonerin çocuklarıyla apar topar yola koyulduğunu gören Jackson pirelenir ve ailesini kurtarmak için yola koyulur ama geri dönüşü olmayan kıyamet başlamıştır bile.


Emmerich Beyaz Saray bilim danışmanı Adrien (Chiwetel Ejiofor), başkan yardımcısı Carl (Oliver Platt), Başkan (Danny Glover) ve onun kızı üzerinden üst sınıf çerçevesinde olayların nasıl geliştiğinin de portresini çizer. Adrien'ın idealist bilim adamı kimliği Carl'ın realist politikacılığı ile dengelenir. Hikayeye başarıyla yedirilen bu çatışma çerçevesinde film Carl'ın pragmatikliğinin işlevselliğini bir noktaya kadar kabul etse de finali itibariyle Adrian'ın idealizminden yana tavır alır.


Charlie'den gemilerin Çin'de inşa edildiği bilgisini edinen Jackson'ın yolu bir vesileyle tekrar Rus patronu ile kesişir ve adamın uçağına ailesiyle birlikte binmeyi başarır. Çin'e ulaştıklarında orduya yakalanan ekip, halihazırda gemiye bileti olan iş adamının kendilerini terketmesiyle ortada kalsalar da gemilerin inşasında görev almış ve ailesini gizlice içeri sokmaya çalışan bir işçinin sayesinde gemiye ulaşmayı başarırlar. Bundan sonrası Jackson'la ailesinin gemiye girmeye çalışmaları ile geminin gelmekte olan megatsunamiden kurtulma çabaları ile eş zamanlı gelişir.


Emmerich'in farklı derecelerde hikayeye dahil olan bu karakterlerinin çoğu bütünüyle hoşlanmasanız bile seyircide özdeşleşme isteği uyandırmayı başarır. Bunda John Cusack, Amanda Peet, Woody Harrelson, Danny Glover ve Oliver Platt başta gelmek üzere oyuncu kadrosunun da payı büyüktür. Karakterlerini bir hengameden diğerine sürükleyerek adrenalin seviyesini had safhada tutmaya çalışan Emmerich ister istemez filmin süresini de 2 buçuk saat sularına çekmiş olmasına rağmen seyircisini sıkmamayı başarır. Böyle bir global felaket hakikaten gerçekleşecek olsa siyasi düzeyde nasıl bir reaksiyon geliştirileceği üzerine fikir teatisi yapan sayılı filmden biri olması cihetiyle de önemli olan "2012"nin bize sunduğu önerilerin tümünü akılcıl bulmasanız bile gene de "bence şu şekilde olurdu" diye kendinizi düşünürken bulmamanız elde değildir.


Dijitali erken benimseyen isimlerden olan usta görüntü yönetmeni Dean Semler'ın o dönemler en büyük savunucularından olduğu, günümüzde artık tedavülden kalkmış olan Genesis dijital kameralarla anamorfik çektiği görüntüler dijitalin dinamik aralık bazında daha gerilerde kaldığı bir dönemin mamülü olarak ister istemez varlığını hissettirir ve seyir zevkini bir nebze de olsa baltalar. Öte yandan Emmerich'in gerçek lokasyonlarla CGI fonları bir arada hercümerc etmesi filmin üst düzey görsel efektlerinin altını çizmeyi başarıyla çizmesini sağlar. Jackson'ın limuzinle depremden kaçtığı bölüm başta gelmek üzere birçok heyecan dolu sahne kotarmayı başarır bu şekilde yönetmen.


Roland Emmerich'in eleştirmenler nezdinde çok tutulan bir yönetmen olmamasından mütevellit biraz hakkı yenen bir film olan "2012" seyirci nezdinde hakettiği değeri görmüş ve 800 milyon dolara yakın bir global hasılat elde etmişti. Aradan geçen zaman zarfında felaket filmi janrının önde gelen örneklerinden biri haline gelmesinin yanı sıra yönetmeninin de dalgalı filmografisinin üstteki örneklerinden biri haline geldiği söylenebilir "2012" için.