Isabel Coixet milenyumun başlarında "My Life Without Me" ve "The Secret Life of Words" gibi filmleriyle kendisine hatırı sayılır bir hayran kitlesi yapmayı başarmıştı ama Penelope Cruz ile Ben Kingsley'i bir araya getiren 2008 tarihli "Elegy"den beri kariyerinin başlarında yakaladığı ivmeyi kaybetmeye başladı gibi, en azından küresel çaptaki görünüm böyle. Çok sıkı bir takipçisi değilim kendisinin ama 2013'te çektiği "Another Me"yi izleyince bu düşüşün niyesini görmek çok da güç olmuyor.
Bir roman uyarlaması "Another Me". Okumadım, Goodreads sayfasına bakılırsa fazla okumuş insan da yok. Cathy MacPhail isminde çok bilinmeyen İskoç bir yazarın gene çok bilinmeyen 126 sayfalık YA romanından yönetmen tarafından bizzat uyarlanmış film. Böylesi kuş kadar bir kitaptan sündüren bir uyarlama yapma yoluna gitmemiş en azından yönetmen, süresi 90 dakikayı bulmayan film Sophie Turner'ın canlandırdığı lise çağlarında Faye isimli bir kızı merkezine alan bir öykü anlatıyor. Babasının (Rhys Ifans) MS hastalığına yakalanmasıyla dünyası tersine dönen Faye, annesinin (Claire Forlani) bu stresi kaldıramayarak başka biri ile ilişki yaşadığını öğrenmesiyle ailesinin tümüyle unufak olmak üzere olduğunu farkedince iyice bunalım girme yolunda ilerliyor. Tam da bu noktada hayatına giren bir döppelganger ile birlikte işler tümüyle sarpa sarmaya başlıyor.
Yukarıdaki gibi özetleyince çok da aman aman bir gerilim varmış gibi bir izlenim oluşmasın, alakası yok çünkü. Esasında aniden ortaya çıkıp bir aileyi parçalanma noktasına getiren amansız bir hastalıkla ilgili bir drama olma potansiyeli var filmin, bu damar üzerinden ilerlese daha ilginç bir yapım olabilirmiş. Faye'in yaşadığı tuhaf durumları bu strese bağlayan bir psikolojik çözülme hikayesi anlatmak tercih edilse elle tutulur bir tarafı olacak filmin, ama işi doğaüstü mevzulara bağlama yoluna gidip ellerine yüzlerine bulaştırmış yaratıcı ekip. Geçenlerde burada değindiğimiz "Regression" gibi korku-gerilim janrına karşı kendini nereye koyacağını bilemeyen bir film bu da. Gene bir başka İspanyol yönetmen Amenabar'ın filmi sosyolojik bir olguyu ele alma niyetiyle yola çıkıp korku türünün tüm kalıplarını pervasızca kullanırken Coixet de aile içi bir dramaya yersiz korku öğeleri döşeme yoluna gidiyor, her iki filme de janr giysisi bol geliyor, eğreti ve çirkin duruyor. Amenabar en azından türle daha önceden yüz göz olmuş bir yönetmen olarak belli başlı trükleri eli yüzü düzgün bir biçimde filminde kullanabiliyordu, Coixet de o beceri de yok. Hikayenin tüm gizemini üstüne kurmaya çalıştığı doppelganger karakterini daha ilk sahnelerde seyirciye gösteren bir film bu, ama ne hikmetse ilerleyen kısımlarda bundan tümüyle imtina edip sanki görsek dehşete düşecekmişiz gibi amatör bir gizem ve gerilim yaratma çabasına giriyor.
Filme dair en garabet hususlardan biri de baya şık bir oyuncu kadrosunu bünyesine doldurmayı başarmış olması. Turner, Ifans, Forlani, Jonathan Rhys Meyers, Gregg Sulkin ve "Pan's Labyrinth"den hatırladığımız Ivana Baquero'dan müteşekkil kast film tahammül edilebilir kılan yegan etken. Bu kadar yetenekli insan senaryoyu okuyunca bundan iyi film çıkar çıkmaz anlamıyorlar mıdır, hatır gönül işleriyle mi yürüyor bu işler akıl sır erdirmek mümkün değil. Kariyerindeki ilk sinema filminde Turner, senaryonun tüm ipe sapa gelmezliğine rağmen performansına inandırıcılık katmayı başarmış, merkezinde yer aldığı hikayeyi gücü elverdiğince sürükleyip götürmeyi başarıyor. Etrafındaki usta oyuncu kadrosu da ona bu noktada yardımcı oluyorlar, ben özellikle genelde kötü adam rolleriyle karşımıza çıkan Rhys Ifans'ın performansını beğendim şahsen. Gel gör ki iyi oyuncular ve oyunculuklar aynı seviyeyi tutturamayan hikayeler ve yönetmenlerin hizmetinde harcanıyorlar. Vakit kaybı.