Pazartesi, Mayıs 11, 2020

The Kingdom (2007) - Peter Berg


Peter Berg'in yönetmenliğini beğenemedim hiç. Filmlerinin çoğunu izlemiş buldum kendimi çünkü öyle ya da böyle ilgi çekici konseptlerle çıkageliyordu ama her bir filminin ardından bir olmamışlık hissiyatıyla ayrılıyordum,bir Michael Mann-Michael Bay özentisi olmaktan öte gidemiyordu. Özellikle alayı Mark Wahlberg''le olan(ki burda Wahlberg'e de laf çarpmadan geçmemek lazım - bu adamdan başka yönetmen  tanıdığın mı yok arkadaş, git biraz da farklı isimlerle çalış) son filmleri sıkıcılık abidesi olmaya başladılar ki "Spenser Confidential" ve "Mile 22"yi komple ıskalamaya karar verdim. 2007 yılında gösterime giren "The Kingdom"ı ilk izlediğimde de bi hayli olumsuz duygularla bitirmiştim filmi ama 13 aradan sonra yeniden ziyaret ettiğimde yönetmene biraz haksızlık ettiğime karar verdim.


Suudi Arabistan'la ABD arasındaki petrole dayalı birlikteliğin tarihsel arka planını anlatan etkileyici bir title bölümüyle başlayan film Arabistan'da petrol şirketi  çalışanı Amerikalıların yaşadığı bölgede yaşanan bir terör eylemi ve bu eylemin akabinde olayın arkasındakileri bulma amacıyla bölgeye gelen FBI ekibinin yaşadıklarını konu ediniyor. 11 Eylül sonrası ara ara beliren "Teröre karşı savaş" temalı ortadoğu merkezli filmlerin bir örneği olan "Kingdom"ın senaryosu yönetmen Joe Carnahan'ın biraderi Matthew Michael Carnahan'a ait. Aynı yıl bir başka post-11 eylül filmi olan Robert Redford filmi "Lions For Lambs"i de kaleme alan Carnahan geçtiğimiz yıl ses getiren "Dark Waters" ve çok da fena olamayan bir polisiye olan "21 Bridges"a da imza atmıştı.

11 Eylül'ün üzerinde neredeyse 20 yıl geçti, üzerine Arap Baharı,bir dolu iç savaşlar ve Işid gibi türlü türlü bir dolu hadise de yaşandığı için "Kingdom"  gibi filmler soğuk savaş filmleri gibi bi nevi tarihi eser hüviyetine büründüler ama gene de merkezdeki hikaye çatısı sağlamsa hala izlenebilirliklerini koruyorlar. Berg'in hikayesinin merkezinde ajan Fleury(Jamie Foxx) ve ekibi var. Yaşanan olayda yakın arkadaşlarından birini kaybetmeleri dışında pek bir bilgi edinemesek de geriye giden bir tanışlıkları olduğunu anlıyoruz. Bu karakterlerin temel motivasyonu intikam olunca ve olayı çözmeye çalışırken anlamadıkları bir kültürün kısıtlamalarıyla karşılaşmalarının verdiği hissiyatla birlikte ister istemez bir hamasilik ve zenofobi hissiyatı hakim oluyor filme.


Madalyonun öbür tarafında Eşref Barhum ve Ali Süleyman tarafından canlandırılan arap polis karakterleri var. Yüzde 90'ı itirabiyle düşmanca tavırlara sahip insanlarla dolu olarak gösterilen ülkede bu iki figür seyircinin takip edebileceği "iyi" arap karakterler olarak seçilmişler, orası aşikar. Fakat buna rağmen özellikle Barhum'un sempatik oyunculuğu sayesinde bu durumu çok yadırgatıcı gelmiyor. Ayrıca filmin söylediği son cümle olan "we are gonna kill them all" da düşünülünce Berg'in her ne kadar milliyetçi damarından vazgeçmiyor olsa da mevzuya tümüyle şovenist bir bakış açısıyla yaklaşmadığını da söylemek mümkün kanımca. 


Berg'in filmini destekleyen iki nokta var; bunlardan birincisi filmin aksiyonu. Filmin başındaki terör saldırısı sahnesi olsun, otobanda başlayıp sokak çatışması olarak nihayete eren final sahnesine kadar Berg'in dersine iyi çalıştığı ve ustaları Mann ve Bay'in filmlerini tahlil ettiği belli oluyor. Sonraki filmlerinin çoğunu izlemiş biri olarak buradaki aksiyon daha ilgi çekici oluyor çünkü aynı yetkinliği sonraki filmlerinde görebildiği söyleyemeyeceğim. Görüntü yönetmeni Mauro Fiore (Training Day, The Island,Smokin Aces) de bu noktada Berg'e bir hayli yardımcı olmuş, hem aksiyon sahnelerinde kameraya inme geçirtmeden olayı takip etmemizi sağlıyor hem de sahnenin coğrafyasına hakim olabiliyoruz.



Filmin diğer güçlü yönü ise kastı. Berg'in filmleri genelde sağlam oyuncu kadrosuna sağlam oluyorlar zaten. Burada da Jamie Foxx, Jason Bateman, Jennifer Garner ve Jeremy Piven birarada izlemek keyifli, her ne kadar Piven'ın görünürlüğü biraz daha fazla olsa fena olmazmış. Emektarlar Richard Jenkins, Chris Cooper ve Danny Huston da filmi zenginleştirmişler.


Son kelam; aradan geçen yıllar "The Kingdom"a iyi davranmış ve güzel yaşlanmış film. Berg'in yönetmenlik kariyerinin incisi denebilir rahatlıkla.