Yıllar yıllar öncesinde bir "Rocky" maratonu yaptığımda izlemiştim en son "Rocky 4"ü. Beşinci filmden sonra serinin en kötü filmi olduğuna kanaat getirmiştim izledikten sonra ki zaman içinde 80'lerin kült filmlerinden birine dönüşmüş olsa da genel kanı benimkiyle aynı yönde zannedersem. "Creed 2"nin Ivan Drago'yu Rocky evrenine tekrar sokması ile birlikte bu filme dair algıda da bir kayma oldu zira karton bir kötü karakteri dramatik bir figüre dönüştürmeyi başardı o film. Pandemide oluşan boş vakitte Stallone'nun "Rocky 4"ün yeni bir kurgusu üzerinde çalışmaya başlaması da esas serinin yan karakterleri olan Apollo ve Drago'nun mevcudiyetlerini biraz daha cilalama çabası esasında. Bir noktaya kadar başarmış da. Orjinal versiyonda Creed komünist Ruslara Amerikalıların gücünü göstermek isteyen bir şaklabanken Drago da soluk alıp veren bir ölüm makinesinden öte bir şey değildi. Yeni versiyonda Drago üstleri tarafından acımasızca sömürülen bir asker intibası uyandırırken Creed'in derdi de Ruslara gününü göstermekten ziyade özüne dönmek. Ringlerin kralı olduğu günlerin özlemini çekiyor ve içten içe artık o devrin bittiğinin idrakinde olsa da bunu kabullenmekte zorlanıyor. Drago gibi harici bir unsurun gelip herkese meydan okuması, dünyaya dövüşmek için geldiğini ve varoluş amacının bu olduğunu düşünen Creed'in gözünde tekrar kendini kanıtlayabileceği bir fırsat. Çıkış noktası hatalı olan bu eylemin sonu da hüsranla bitiyor tabii. Orjinal kurguda bu kadar etkileyici olduğunu hatırlamadığım Creed-Drago maçı filmin en başarılı bölümü. Drago'nun şaşkın bakışları eşliğinde bir sirk hayvanı gibi ringe çıkartıldığı bölümden başlamak üzere bu işin sonunun hayırla bitmeyeceğinin sinyalini veriyor yönetmen Stallone. Dövüş başladıktan sonra da bu yaklaşan felaket hissi seyircinin yakasını bırakmıyor, Weathers'ın başarılı performansı ile Creed'in altı boş kendine güveni maçın başlarına damgasını vururken Lundgren'in rakibi karşısındaki fiziksel heybetini ürkütücü jest ve mimiklerle destekleyerek Allah yarattı demeyerekten Creed'i kum torbası gibi ufalamasını izliyoruz çok geçmeden. Bu noktada başta Rocky olmak üzere maçı izleyen herkeste oluşan kaygıyı yansıtmakta çok başarılı Sly. Creed'in sağlam dayak yediği ilk raunddan sonra Drago'nun Rocky'ye Creed'i gösterip "bunun sonu iyi değil tarzı bakışı karşısında Sly'ın takındığı endişeli ifade filmin en hoşuma giden sahnelerinden biri oldu.
Creed'in cenazesinden Rusya'daki maça kadar olan bölüm orjinal kurguya göre biraz kısa geldi bana ama tam da emin değilim. Paulie'nin olduğu sahnelerin çoğu robotla birlikte gitmiş. Stallone'un zamanında olaylı boşandığı İskandinav dilberi Brigitte Nielsen'in olduğu bölümler de çöpü boylamış ki bence bir bu bir kayıp; hem filmin görselliğini arttırıyor hem de Drago karakterine farklı bir koyut katıyordu Nielsen. Bill Conti'nin yerini alan Vince DiCola isimli şahsın yaptığı müzik müsveddeleri tam bir felaket, 80'lerde saman alevi gibi bir parlayıp sonrasında kimsenin hatırlamadığı biri olmasına çok da şaşırmıyor insan. Sly'ın kafaya yeni yeni dank etmiş olacak ki bir iki sahnede tekrar Conti'nin müziğine başvurmuş ama çok yetersiz. Rocky'yi Rocky yapan "Gonna Fly Now" ve "Going To Distance" eşliğinde montajlar ve "Conquest" ile gaza gelmekten kendini alamadığınız dövüş sahneleridir zaten. Burada ikisi de yok. Kullanılan şarkıların alayı da feci şekilde eskimiş, unutulmaya mahkum parçalar zaten.
Tek başına bu yönüyle bile serinin kaybedeni olmaya mahkumken bir noktadan sonra kişisel bir intikam filmi kisvesi altında soğuk savaşın son demlerinde iki süper güç arasında bir müsabakaya dönüştüğü için ilgi çekiciliğini kaybediyor "Rocky 4". Stallone senaryoyu yazarken özellikle Hitler rejiminin yükselmeye başladığı 30'lu yıllardaki olimpiyat müsabakalarından, bunların bir spor hadisesinden ziyade rejimler arası bir gövde gösterisine dönüşmesinden esinlendiğini ifade etmişti bir röportajında. Çıkış noktası itibariyle makul bir zemidnen hareket ediyor olsa da son kertede alçak Rus'un gelip acımasızca Amerikalının canına kıydığı, bunun intikamını almak amacında olan Rocky'nin Rus'u kendi çöplüğünde alt etmekle kalmayıp tüm Sovyet halkını kendine hayran bıraktığı bir film "bu. Stallone'nun Reagan rejiminde zirve yapmış milliyetçiliğinin arsız bir şovenizmle zuhur ettiği bir çalışma ve kurgusu ile ne kadar oynarsa oynasın bu özelliğini değiştirmek gibi bir imkan yok. Dolayısıyla orjinal filme hayran olanların bu filme nasıl karşılayacaklarını kestiremesem de o versiyonla aranız pek yoksa bu son haline de aşırı dibinizin düşmeyeceği kesin gibi.