Salı, Aralık 28, 2021

Don't Look Up


Gene sevmeyeceğimi düşündüğüm halde kendimi eğlenirken bulduğum bir başka film. Adam McKay "The Other Guys" dışında benim aşina olmadığım -ki o filmden de zamanında çok memnun kalmamıştım- komedi filmleriyle bilinirken birkaç yıl önce genel olarak beğenilse de şahane oyuncu kadrosuna rağmen ben de olumlu bir intiba uyandıramamış olan "Big Short" ile ciddi filmlerin yönetmeni olarak kendini yeniden konumlamaya karar vermişti. Oscar'ıydı vesairesiydi falan derken gördüğü ilgi alaka hoşuna gitmiş olacak ki daha da bırakamadı ardını. Filmlerinin tesir gücünden de öte yer aldığı her söyleşideki fazla göze batan liberal snob havası adamın filmlerine karşı mesafeli durmaya itiyor insanı ki bu durum kendi cenahından tipleri de de rahatsız etmeye başlamış olacak ki beklendiği kadar bir beğeni toplayamadı film eleştirel olarak.


Öte yandan yönetmeninin iticiliğini bir kenara bırakabildiğiniz takdirde izlemekten keyif almanız mümkün bir film karşımızdaki. Leonardo DiCaprio ve Jennifer Lawrence tarafından canlandırılan iki bilim insanının keşfettiği dünyanın sonunu getirecek bir astroidin hakikaten dünyanın sonunu getirmesinin öyküsü "Don't Look Up". "Deep Impact"ten daha geyik, "Armageddon"dan da daha ciddi bir felaket filmi. Bilim adamlarının uyarılarına kulak asmayan siyasetçiler ve medya erbabı, işin ciddiyetini keşfettiklerinde bu sefer de olaydan nasıl kar edebileceklerine dair çözümler yaratan multi milyonerlere kulak veriyorlar ilmin ve fennin suyuna gitmektense. Kendini bir anda global bir ilginin merkezinde bulan bilimcilerimiz de sapıtıp zıvanadan çıkayazsalar da son kertede yola geliyorlar. McKay'in astroid üzerinden bir küresel ısınma alegorisi yapmaya çalıştığı aşikar olsa da çevresel felakete parmak basmak için astroid temsiline başvurmak sandığı kadar zekice bir fikir değil. Hepimizin  sonunu getirecek bir taş gezegene çarpmak üzere dediğinizde insanların filmde olduğu gibi mal tepkiler vereceğine inanmak biraz zor çünkü. Daha geçenlerde yaklaşan bir astroidin armageddon tarzı bir şekilde imha edileceğine/edildiğine dair haberler çıkmıştı. Dolayısıyla böyle bir senaryoda oluşacak bir kamuoyu tepkisinin umarsızlıktan çok paniğe teşne bir şekil alacağını varsaymakta bir beis yok, hal böyle olunca filmin yapmaya çalıştığı eleştiriler de havada kalıyor. Hikayenin merkezine astronomik bir felaketi değil de hakikaten ekolojik nedenlerden ötürü yaklaşan bir felaketi koyup bir nevi "The Day After Tomorrow"un mizahi versiyonunu yaparak meramlarını bunun üzerinden ifade etmeye çalışsa yapım ekibi daha etkili olabilirmiş.


Diğer taraftan filmin ders vermeye çalıştığını gerçeğini göz ardı edip bir felaket komedisi olarak yaklaştığınız takdirde keyif almak gayet mümkün. McKay sandığı kadar zeki bir herif olmasa da seyircisini nasıl tebessüm ettireceğine dair az buz fikri olan bir şahıs. Sırf benim çekilmez bulmaktan kendimi alamadığım Mark Rylance haricindeki oyuncu kadrosu da cabası. Başta yetişkin iki oğlan babası, heyecanlandığında panik ataklar yaşayan pısırık bir profesörü canlandırmak için fazla genç ve yakışıklı olduğunu düşünüp role bir türlü yakıştıramasam da DiCaprio bir kez daha ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu gösterip performansıyla filmi sürüklemeyi başarıyor. Zannederim ilk kez bu kadar apaçık bir komedide yer alan aktör inşallah bundan sonra başka eğlenceli filmlerde görme imkanı da buluruz çünkü çok başarılı. Onun dışında Jonah Hill, bu filmden sonra daha da öne çıkmayı başarmasını umut ettiğimiz usta karakter aktörü Rob Morgan, feci şekilde az kullanılsa da varlığı yetecek sempatik aktris Melanie Lynskey ve ilginç bir şekilde her yeni filminde parlamayı başarabilen Timothee Chalamet kadronun diğer göze çarpan isimleri. Ufacık bir cameoda beliren Chris Evans'ı da unutmayalım. Her ne kadar yönetmeninin istediğinin bu olmadığından emin olsam da çok ciddiye almadan vakit öldürmek için ideal bir film.