Perşembe, Kasım 25, 2021

The Wolf of Wall Street (2013) - Martin Scorsese


"Departed" ile çok beklediği oscarına kavuşan Scorsese, Jordan Belfort'un Yuppie zümresine ilişkin anı kitabının film uyarlaması için kolları sıvamış. Senaryo üzerinde aylarca emek veren yönetmen içerik hakkında çekinceleri olan yapımcı stüdyo Warner Bros.'un projeye yeşil yakmakta ayak dirediğini görünce vazcayıp "Shutter Island"a geçiş yapmış, hatta üstüne bir de "Hugo"yu çekmiş. O arada stüdyo projeyi Ridley Scott'a götürmeyi düşünse de sonradan ondan da vazgeçilmiş. Film öldü gibi gözüktüğü anda Malezya bağlantılı Red Granite isimli yapım şirketi senaryoyu herhangi bir içerik değişikliğine gitmeksizin yapmayı kabul etmiş, Scorsese de tekrar projenin yönetmenliğine kösülmüş.


DiCaprio'nun kariyerinin en iyi performanslarından birini vererek canlandırdığı Jordan Belfort 80'lerin sonunda kurduğu şirketi vesilesiyle 5 para etmeyecek hisseleri avanak avam kesimine fahiş fiyatlardan satıp yüzde 50 komisyonunu alarak yolunu bulan bir broker. Sonradan gözünü yükseklere dikip bir şekilde finans sektörünün devlerini de bu dandik hisseleri almaya ikna etmenin bir yolunu bulunca kurduğu şirket ve çalışanları ile birlikte ne yapacaklarını bilemeyecekleri kadar para kazanmaya başlıyorlar.  Uyuşturucu ve seks başta gelmek üzere yer yüzünde haz veren ne varsa tadının bakıldığı, ofiste kiralanan cücelerle dart oynamak gibi bilumum şaklabanlığın olağan hale geldiği 6-7 yıl süren bu fütursuz sefahat alemi şirketin nihayet resmi denetim mercilerince faaliyetlerinin durdurulması ile sona ererken Belfort da hisse senedi dolandırıcılığı ve para aklama suçlarından düşük güvenlikli bir federal hapishanede 22 ay hapse mahkum ediliyor. 200 milyon dolardan fazla para dolandıran bu adamın bu kadar cüzi bir süreyle ceza almasının arkasındaki sebep de bu dümende payı olan eşi dostu kim varsa hepsini gammazlamış olması. Kendisi aynı zamanda 2009'a kadar dolandırdığı 1500 küsur mağdura da 100 milyon dolar civarında ödeme yapmakla yükümlü ama bu yazının yazıldığı an itibariyle bunun ancak 10-15 milyonunu ödemiş durumda. Demek ki neymiş, bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de oymuş; rehabilitasyon, nedamet vs. hepsi hikaye.

Scorsese'nin filmi Belfort'un soluğu "hapishanede" aldığı döneme kadar olan süreci pornografik bri ayrıntıcılıkla perdeye aktarıyor. DiCaprio'nun ağzından hikayesini anlatan Belfort bunu olabildiğince sarkastik bir şekilde yapıyor olsa da bıyık altından gülerek "yalnız zamanında da iyi eğlenmişiz be" diye düşündüğünü duyabiliyorsunuz. "The Wolf of Wall Street" gösterime girdiğinden beri en çok eleştirildiği nokta da hep burası oldu; gerek kaynak yazar gerekse de yönetmen sonu kötü bitmeye mahkum bir hikaye anlattıklarının bilincindeler ama işler iyi gidiyorken de hayatın ne kadar keyifli olduğunu gülerek yad etmekten de kendilerini alamıyorlar. 
 

İtalyan göçmeni bir ailenin çocuğu olan Scorsese Amerika'yı Amerika yapan şeyin aralarında kan bağı olmayan insanların hayatta daha iyi yerlere gelebilmek için birbirlerine destek atıp kendi aile ünitelerini oluşturmaları olduğu kanaatinde belli ki. Belfort ve yandaşları Donnie (Jonah Hill), Brad (Jon Bernthal), Chester (Kenneth Choi), Nicky (P.J.Byrne), Toby (Ethan Suplee) için kurdukları şirket de böyle bir aile ortamı teşkil ediyor; hepsi en çok burada mutlular çünkü kendilerini yoktan var edip bir yerlere geldikleri, ne kadar ahlaksız olursa olsu  başarının ne olduğunu tattıkları yer burası. Bu sebepten Belfort iyice köşeye sıkışana kadar çalışanlarını gammazlamayı reddediyor ve gene bu yüzden Belfort'un şirkette yaptığı motivasyon konuşmalarını sanki bir spor filmi yaparcasına çoşku dolu bir şekilde filme alıyor Scorsese. 
 

Bu karakterleri hiç bir şekilde sevimli gösterme gayreti içinde değil yönetmen, her birini olabildiğince itin makatına monte hallerde portreliyor ama aynı zamanda yargılamıyor ve seyircinin yargılamasına da izin vermiyor. Sonuçta kendimiz ve yakınlarımız için bu hayatta elde edebileceğimiz her tür imkana sahip olmak evrensel bir güdü, dolayısıyla hiçbiriyle seyirci olarak özdeşleşmekte zorlandığımız tipler bu adamlar. "Tamam her biri ayrı pislik ama ya ne yapsalardı?" der gibi sanki Scorsese, "sizin gibi üç kuruşa hiçbir yere varmayan işlerde ömürlerini mi çürütselerdi?". Sonu kötü bitse de en azından kabuklarını kırıp kendilerinden bir şey yapmaya çalışan insanlar bunlar ve Belfort'un günümüzde daha iyi satıcı olabilmek için motivasyon seminerleri vererek hayatını sürdürdüğünü düşününce -kızını kaçırmaya çalışırken kaza yaptığı trajik sayılabilecek bir an dışında- ne derece ibretlik bir sonla karşılaştıkları da şüpheli. Madalyonun bu yüzü ile bir hayli ilgili olan yönetmen diğer tarafına hiç mi hiç eğilmiyor zaten. O yüzden Belfort'un birikimlerini gaspettiği, dolandırdığı bir tane karaktere rast gelmiyorsunuz 3 saatlik film boyunca. Neticede Wall Street çalışanlarının tezahürat ve kahkalarla izlediği bir yapım oluyor elinizde kalan.


İlk kez bir araya geldiği görüntü yönetmeni Rodrigo Prieto ile birlikte dış seslerin, seyirciye dönük konuşan karakterlerin, donan karelerin ve whip-panlerin gırla gittiği alışılageldik üslubuna yakın bir anlatım dili tutturan Scorsese filminin uzunluğunu sıkıcı olmaktan çıkaran bir dinamizmle doldurmaya başarıyor. "Hugo"dan sonra burada da dijitalle çalışması beklenen yönetmen yeşil ekran önünde ya da az ışıkta çekilen sahneler dışında filmin çoğunu selüloid ile yapmış. Öte yandan dağıtımcı Paramount tarafından sinemalara dijital formatta dağıtımı yapılan "The Wolf of Wall Street" bu yönüyle bir ilk olma özelliğini de taşıyor. Bir başka birinci olduğu husus da süresi içerisinde 569 kez kullanılan "fuck" kelimesini en çok barındıran film olarak tarihe geçmesi.


Son tahlilde etik komplikasyonları bir tarafa bırakılabilirse şayet çok da büyük hayranı olduğumu söyleyemeyeceğim yönetmenin külliyatının öne çıkan örneklerinden birisi "The Wolf of Wall Street". Hakeza kabul ettiği her rolün hakkını fazlasıyla veren DiCaprio'nun kendini rolünün içine gömdüğü en etkili oyunculuklarından birini barındırmasının yanı sıra Margot Robbie'nin kısa ekran süresine rağmen kendisini bir gecede yıldız yapacak derecede beyinde ve vücudun muhtelif bölgelerinde yer eden bir çıkış yaptığı film olması itibariyle de önemli bir yapım.