Cuma, Kasım 19, 2021

Hitman's Wife's Bodyguard


Ryan Reynolds'ın mizahını biraz daha özgün bir şekilde kullanabilen bir yapım nihayet. 2017 tarihli "The Hitman's Bodyguard" işin içine makul miktarda komedi katan eski usül bir aksiyon filmiydi. 4 yıl sonra gelen bu devam filmi ise içine aksiyon enjekte edilmiş saf bir komedi olmuş.


İlk filmin ardından korumalık lisansı iptal edilen Michael Byers (Ryan Reynolds) depresyonda ve terapistinin tavsiyesiyle bir tatile çıkmaya karar veriyor ama tam tatilin keyfini çıkarıyorken kabuslarının öznesi Darius Kincaid'in (Samuel L.Jackson) karısı Sonia (Salma Hayek) tarafından kaçırılıyor. Ondan sonrası işin içine Yunanistan'ın ekonomik problemlerinin acısını Avrupa Birliğini cezalandırarak çıkarmaya çalışan bir iş adamı (Antonio Banderas) ile onu ele geçirmeye çalışan bir interpol ajanını (Frank Grillo) da alan bir curcunaya dönüşüyor. İlk filmin senaryosuna imza atan Tom O'Connor bu filmi de kaleme alırken "Expendables 3" ile birlikte Hollywood'a kapağı atan Avustralyalı yönetmen Patrick Hughes bir kez daha yönetmen koltuğuna oturmuş. 


Hughes'un istihdamında etkili olan faktör tabii ki hem "Expendables"ların hem de bu serinin aynı yapım şirketinden, Avi Lerner'ın Millenium Media'sından çıkması. Lerner Doğu Avrupa'da konuşladığı stüdyolarında maliyeti ucuza getirerek kotardığı çoğu b-filmi statüsündeki aksiyonlarıyla tanınsa da Lionsgate gibi büyük stüdyoların çatısı altında hayata geçen daha ölçekli filmler de yapıyor. Tıpkı ilki gibi bu filmin de çoğunun Avrupa'da geçiyor olmasının yanı sıra sırtını yeşil ekrana dayamayan, artık işinde ustalaşmış aksiyon ekipleri ile çalışılan ve çoğunluğu fiziksel olarak filme alınan aksiyonuyla bunun bir Millenium filmi olduğunu anlıyorsunuz.  Özellikle "Red Notice" gibi tamamı stüdyo içi çekilmiş bir filmi izledikten sonra bu farklılık daha da bir göze batıyor. Reynolds-Jackson-Hayek üçlüsünün Avrupa'nın güzide şehirlerinde türlü türlü kovalamaca ve çatışmaya bulanmasını seyrederken izleyerek büyüdüğümüz eskilerin aksiyon filmlerinin başarılı bir şekilde modernize edilmiş bir örneği ile karşı karşıya olduğunu idrak ediyor insan. Sadece aksiyonuyla değil mizahı ile de eski kafalı bir film zaten "Hitman's Wife's Bodyguard". Kullandığı dilden tutun karakterlerini itin makatına sokmasına kadar son yıllarda iyice boğucu hale gelmeye başlayan politik doğruculuğu zerre tınlamayan kaba bir komedi bir anlayışı var ki birçoklarına hitap etmeyeceği aşikar olsa da ben birçok yerde katıla katıla güldüm. Eskiye yaslanarak tazeliğe ulaşmayı başarmış olması "Hitman's Wife's Bodyguard"ı ilginç ve eğlenceli yapan en temel hususiyeti.


Reynolds her zamanki gibi bir komedi fabrikası ama burada komedinin kaynağını kendisini türlü rezil durumların içinde bulması ve karakterinin Kincaid'lerce tefeye konulması oluşturuyor. Jackson bu sefer kendini biraz geri plana almış ve sahneyi Hayek'e devretmiş bir nevi, Hayek de bu durumun keyfini çıkarmış sonuna kadar. Yunan bir iş adamını canlandırması için Banderas'ı kullanmak biraz ilginç bir tercih olsa da gene de kadroyu zenginleştirdiği aşikar. Bu noktada katkısı yadsınamayacak bir başka isim de yan rollerde göze bata bata aksiyon starı olup çıkan Frank Grillo ve ağzı bozuk asabi interpol ajanında keyifli bir performans vermiş aktör. Hughes artık bu tarz aksiyonları zorlanmadan kotaran bir yönetmen olmaya başladı ama filmlerinin ritmini ve süresini biraz daha iyi ayarlaması da şart zira bu film de gereğinden en az bir yirmi dakika daha uzun. Böyle ufak bir iki sorunun haricinde bu yılın izlemeye değer ve iyi vakit geçirten filmlerinden biri "Hitman's Wife's Bodyguard".