Ben bu Dwayne Johnson'ı anlamıyorum. O kadar "sütoğlan bu, aksiyon mevzu bahis olunca elini taşın altına sokmuyor" diyerekten Vin Diesel a laf attı, bir dolu gürültü kopardı. O vakitten beri yaptığı filmlere bakıyoruz, hepsi CGI ortamlarda bilgisayar mahsülü tehlikelere karşı "mücadele" ettiği filmler; "Jumanji"ler, "Rampage", daha fragmanını izlerken insanı baymayı başaran "Skyscraper" ve bu yıl gösterime giren "Jungle Cruise". Aksiyon denince işbilir kabul edilebilecek Stath ve David Leitch'in dahlolduğu "Hobbs ve Shaw" bile bir noktaya kadar bu problemden muzdaripti. 80'lerin aksiyon starlarının mirasına sahip çıkar gibi yapıp suni aksiyonlarla dolu filmlerle piyasaya çıkmak nereden baksan tutarsızlık. Kendisini sempatik bulmasam daha da saydıracam da neyse. Şahsının kadrolu statüye geçirdği Rawson Thurber ("Central Intelligence", "Skyscraper") isimli yönetmen arkadaşın yazıp yönettiği son filmi "Red Notice" buraya kadar yazdıklarımın tecessüm etmiş hali gibi. Bir kanun adamı (Johnson) ve birbirine rakip iki hırsız (Reynolds ve Gadot). Hırsızlar mısırlılardan kalma bir hazinenin, polis de hırsızları enselemenin peşinde. Bir noktada hırsızlardan biri diğerini yenmek için polisle işbirliği yapmak durumunda kalıyor ve olaylar gelişiyor. Indiana Jones ile buddy komedi filmlerinin hercümerc olduğu, izleyen beyni yorulmadan hoşca vakit geçirsin diye yapılmış bir film. Bu yormama gayesini hikayenin kaba hatlarını jenerik başlar başlamaz üst ses vasıtasıyla seyirciye aktarak ilk dakkadan belli eden yönetmen hikaye yazımındaki bu "pratik" yaklaşımını çekimler esnasında da göstermekten imtina etmemiş. Zaten biraz da Covid yüzünden yüzde 90'ı CGI ortamlarda çekilmiş filmdeki bu yapaylık her karede kendini hissettiriyor. Böyle bir arka planda çekilen aksiyon sahneleri de -fena çekilmemiş olmasına rağmen dublör kullanmının çok göze battığı bir iki parkurlu sahne dışında- insanda en ufak bir heyecan duygusu uyandıramıyorlar çünkü perdede olup biten o kadar sahte duruyor ki karakterlerin herhangi bir tehlike içeren bir durumda olduklarına inanmayı beyniniz reddediyor. Yönetmen hanesindeki bu kifayetsizlik yüzünden bir süre sonra filmin elinde kalan yegane silahı olan karakterlerin inandırılığını sorgulamaya da başlıyor ve kani olamayınca karakterleri değil onları canlandıran aktörleri izlemeye başladığınızı farkediyorsunuz; mevzu Reynolds, Johnson ve Gadot'nun kendi aralarında yaptıkları bir müsamereyi izlemeye dönüşüyor belli bir noktadan sonra. Gal Gadot ne güzel bulduğum bir kadın ne de ilgi çekici olduğunu düşündüğüm bir aktris olmadı bu kadar, dolayısıyla beni filme çeken Reynolds ve Johnson arası dinamikti zira "Hobbs ve Shaw" da yer alan kısa sahneden buradan eğlenceli birşeyler çıkabileceğini biliyorum. Yapımcılar da bunun ayırdında olacak heral Gadot'ya "sen femme fatale'sın cool ol, çok ortalarda dolanma" deyip sürenin çoğunu Reynolds ve Johnson'a ayırmışlar ayırmasına ama aktörleri kullanmakta yaratıcılık göstermekten acizler. Ryan Reynolds bir kez daha Deadpool'u, Hannibal King'i ve bizzat kendisini canlandırıyor; Johnson da onun karşısındaki düz adam sami'yi. Reynolds'ın sarkastik karizma konusundaki yeteneğini artık tüm dünya biliyor ama böyle her filme yerli yersiz enjekte edildiğini görmek de baydı artık. Sanki film ekibi aktörü değnekle dürtüp "hadi komik bişeyler söyle de çekelim" demişler gibi bir görüntü söz konusu. Dwayne Johnson'ın isteyince komedi yapabildiğini bilmiyor olmaları mümkün değil, hal böyleyken aktörleri akla gelen personalarının zıttı bir karaktere bürüme yoluna neden gidilmemiş anlamak mümkün değil. Neticede milyonlarca dolar para döküp dahil olan herkesin hanesine kreatif bir mağlubiyet olarak yazılacak bir yapım ortaya çıkaran Netflix ve cemi cümle yapım ekibini canı gönülden kutlayarak sözü noktalayabilirz.